“Mutfak ve Yemek Kültürü- Girit Ot Kültürü” bölümü ile devam eden söyleşi serisi Semra Yeşil ve Kadri Dallı moderatörlüğünde Aybala Yentürk ve Nejat Yentürk’ün katılımları ile gerçekleşti.
Söyleşinin açılış konuşmasını yapan Semra Yeşil söyleşi başlığına değinerek; “Toplumları birbirinden ayıran en önemli özellik kültürdür. Kültürün en önemli unsurlarından biri olan yemek ve mutfak kültürü, toplumların tarihiyle doğrudan ilişkili olması açısından çok önemlidir” dedi.
Araştırmacı, Koleksiyoncu ve Yazar Aybala Yentürk yaptığı çalışmalarda Giritlilerin yabani ot kültürünü formüle etmeye çalıştığını belirterek; “Mutfak kültürünü belirleyen en önemli şey coğrafyadır. Girit mutfağını biçimlendiren de adanın bitki örtüsüdür. Anadolu ot yemeklerini Giritlilerden öğrenmiş denilir. Aslında Anadolu’nun binlerce yıla dayanan kadim bir ot kültürü var. Giritlilerin yabani otlarla ilişkisinin püf noktası ise gerek çiğ, gerekse haşlanmış yabani ot tüketiminin çeşitliliği ve çokluğudur. Anadolu’da ot tüketimi daha çok kırsala ait. Giritlilerde ise yabani otlar kent sofrasının da baştacı. Girit mutfağının karakteristik özelliklerden biri de otların kavrulması yerine haşlanarak salata olarak tüketilmesi ve haşlanırken otların renginin asla kaybetmemesine ve ince doğranmamasına dikkat edilmesidir. Girit sofrası sadedir, çok baharatlı ve çok bileşenli yemekler tüketilmez. Batı Anadolu’ya yerleşen Giritler bu kültürü devam ettirmektedirler. Giritlilerin mutfak kültürlerine sadık olması bu mutfak kültürünün mübadeleden bu yana korunmasını sağlamıştır” dedi.
Söyleşinin bir diğer konuğu Koleksiyoncu Araştırmacı Nejat Yentürk ise dünya genelinde yüzyıllar içerisinde birçok olayla farklı kültürlerin mutfaklarının birbirinden etkilendiğini belirterek; “İnsanlığın yarattığı en önemli kültür öğesi bence dildir. Onun dışında müziği de örnek verebiliriz. Hem dile hem de müziğe eş değer olan bir başka kültür öğesi de yemektir. Şu ana kadar Türkiye’de mübadillerin mutfağı konuşuldu. Ama ben bu çerçevenin dışına çıkmak istiyorum. Akdeniz Havzası, Balkanları, Kırım’ı, Orta Asya’yı ekleyerek bu çerçevedeki bir coğrafyanın aslında bize kültürel olarak bir katkıda bulunan kavimlerin getirdikleri ve bizim onlara kattıklarımızı düşündüğümüz zaman bir ulus mutfağının ne derece altının ne kadar zayıf olduğunu fark ediyoruz. Safkan bir mutfaktan söz etmek mümkün değil. Azerbaycan’da gördüğünüz bir tarifi Tunus’ta görüyorsunuz. Norveç’te Orta Asya’da açılan yufkayı görüyorsunuz. Polonya’da Moğol Tatar akınlarıyla taşınmış mantıyı görüyorsunuz. Mutfak sadece kitlesel göçlerle değil savaşlarla, ticaretle, akınlarla da hareket eden bir şeydir” dedi.
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!