Yıllardır basketbolda tüm Türkiye’nin kabul ettiği bir ekol olmayı başaran Pınar Karşıyaka, geçtiğimiz yıl A takımın elde ettiği şampiyonluğun yanına bu yıl Genç Erkekler Türkiye Şampiyonluğu’nu ekleyerek bir kez daha tüm Türkiye’ye “Basketbol diye yazılır, Karşıyaka diye okunur” sözünün doğruluğunu ispatladı. Pınar Karşıyakalı gençlerin bu büyük başarısının ardındaki en büyük pay sahiplerinden birisi olan, Karşıyaka’nın geleceğini yetiştiren antrenör Murat Ersöz, başarıya giden yolda yaşananları Karşıyaka Haber’e anlattı.
-Biraz sizi tanıyarak başlayalım. Kariyerinizi, Karşıyaka’ya geliş maceranızı öğrenelim...
Ben antrenörlüğe 1993 yılında Karşıyaka’da başladım. 4 sene çalıştıktan sonra askere gittim, askerden geldikten sonra da Tuborg’ta çalışmaya başladım. 10 yıllık bir Tuborg macerasının ardından Tuborg kapanınca 1 sene Aliağa’da çalıştım. Orada 2. Lig’den 1.Lig’e çıktık. Daha sonra 3 senesi A Takım olmak üzere 5 sene Gelişim Koleji var. Son 3 yıldır da Karşıyaka altyapısında çalışıyorum. Keyifli bir şekilde devam ediyor.
-Karşıyaka altyapıya geldiğinizde durum nasıldı? Tespit ettiğiniz artılar-eksiler nelerdi? Eksilerin üzerine nasıl gittiniz? Bu başarıya giden yol nasıl oluştu?
Karşıyaka zaten çok büyük bir ekol olduğu için, insanlar Karşıyakalı olmanın verdiği bir duyguyla çocuklarını sorgusuz, sualsiz Karşıyaka’ya teslim ediyor. Ama şöyle bir aksilik var, İzmirli olmaktan kaynaklanan bir şey herhalde bu, İzmirliler biraz rahat yaşamayı seviyor. Deniz kenarı olmasından mıdır, tatil yerlerine yakınlığından mıdır bilemem bir rahatlık var. Ben özel antrenman yapma olayına çok inanıyorum. Ben geldiğimde burada o birazcık arka plana itilmiş bir özellikti. Özel antrenman yapmazsanız, çocuğun gelişimi, özellikle altyapıda gelişmesi mümkün değil. Özel antrenmanla çocuğun özelliklerine bir şeyler katıyorsunuz. Diyelim ki şut antrenmanı yapıyorsunuz... Çocuk o bir saatlik periyotta potaya 500 tane top atıyorsa, takım antrenmanı yaptığınızda 2 saatte topu potaya atma sayısı 10’u geçmez. Dolayısıyla biz öncelikle bu çocukların Yamanlar Koleji’nde okumasından faydalanarak, oradaki idare ile görüşüp çocuklara gündüz bir saat aralığı ayarladık. O aralıkta, bu şampiyon olan kadrodan 6 oyuncu 2 yıl her sabah özel antrenman yaptı. Akşamları da normal takım antrenmanı yaptılar. Belki de o çalışmaları sırasında attıkları ekstra bir tane şut bize şampiyonluğu getirdi. O yüzden ilk olarak özel antrenman yapma olayını değiştirdik. Daha sonra idman saatlerini düzenledik. Özellikle genç takım seviyesinde 1 buçuk saat gibi sınırlı bir süreydi. Fakat ısınması, esnemesi, aradaki sohbeti, antrenmanın içindeki detayları anlatmak zaten belirli bir vaktinizi alıyor. O yüzden 1 buçuk saat çok yetersiz bir süre. İdman saatlerini ve yoğunluğu artırdık, kendi bildiğimiz doğruyu yaptık ve o doğru da bize başarıyı getirdi...
-Anlattıklarınız bu başarının sıkı çalışmanın eseri olduğunu gösteriyor...
Kesinlikle öyle. Her iş alanında olduğu gibi, bir şeyleri birilerinden farklı yapmanız lazım. Hep aynı şeyi yaparsanız, sıradan olursunuz. Detaylara dikkat etmek ve onları ortaya çıkartabilmek lazım. O da belki de benim şansımdır, çok karakterli oyunculara denk geldik, çok çalıştılar. Benim inandığım şeyin doğruluğunu görmek bana büyük keyif verdi.
-Bu sene gençler profesyonel bir ligde de mücadele ettiler. Sizce bu da şampiyonlukta rol oynadı mı? Oradaki mücadelenin sertliği, bu şampiyonluğun kazanılmasında etkili oldu mu?
Kesinlikle oldu. Geçen seneki kadromuzdan kalan 6 oyuncudan bahsedeyim. 6 oyuncu Bölgesel Lig, Gençler İzmir ve Türkiye Şampiyonası, Yamanlar Koleji’nin okul maçlarıyla birlikte yaklaşık 93 maça çıktılar, ki bu inanılmaz bir rakam. Geçtiğimiz sezon da TB2L, hazırlık maçları, okul maçları derken yine aynı rakamlara denk geldi. Zaten İzmir basketbolunun en büyük eksiği, yıllarca İstanbul takımları kendi aralarında sert maçlar oynadıkları için şampiyonaya gittiğiniz zaman siz sert mücadeleyi, kaba tabirle dayak yemeyi veya o dayağa karşılık vermeyi bilmediğiniz için ilk turda elenip dönüyordunuz evinize, elinizde çok ekstra oyuncular yoksa. Ama mesela bizim şu anki kadromuzda öyle Egemen Güven gibi, Furkan Aldemir gibi net ileride yıldız oyuncu olabilir denilecek bir oyuncu belki yok ama çok çalışkan, inanılmaz bir maç tecrübesine sahip bir takımımız var. Dolayısıyla dediğiniz maç tecrübe sayısı, bizi İstanbul takımlarıyla eşitlemekle kalmadı, bence bir adım da öne geçirdi.
-Dediklerinizi şöyle yorumlamak mümkün mü; Bu takımdan belki de ileride çok büyük tek başına sivrilen yıldızlar çıkmayacak ama Karşıyaka takımı için çok büyük takım oyuncuları da yetişecek...
Keşke yıldız da çıksa. Ama zaten 6 yabancılı bir sistem var Türkiye’de, Türk oyuncuyu kolay kolay kadroya koyamıyorsunuz. Karşıyaka’nın da yıllarca misyonu, en büyük özelliği neydi? Kendi altyapısından yetiştirdiği oyuncuları oraya koyabilmek... Buradan star oyuncu da olsa, takımı tamamlaya yönelik oyuncu da olsa, oraya kendi altyapımızdan yetişen birilerini monte edebilmek amacımız. Takımda her zaman generallere değil, askerlere de ihtiyaç var. Bu takımdan bence çok asker çıkar. Ama general olup olmayacaklarını onların basketbol yaşamları belirleyecek.
-Yeni yönetim seçildiğinde basketbolda Karşıyakanın eski sistemi olan altyapı-genç Amerikalı sistemine dönüleceği sinyalleri verildi. Yönetim bu düşüncede devam ederse sizin takımdan çok fazla oyuncu A takıma yükselecek gibi gözüküyor. Tahmin ediyorum ki bunu da sevindirici buluyorsunuzdur...
Bu çok keyifli tabii ki. Sonuçta buradaki herkes; yönetim, idare, antrenör, oyuncu Karşıyaka’ya hizmet etmek için uğraşıyor. Zaten şampiyonadan sonra 4 tane oyuncumuz da Milli Takım’a davet edildi. Bu 4 oyuncudan Görkem Doğan A takımla da kontrat imzaladı. Geçen seneden Arca Tülüoğlu’nun kontratı var. Onların içerisinden 2-3 tane daha oyuncuyu A takıma gönderebilirsek, bu bizim için çok büyük bir keyif olur. Sonuçta oraya altyapıdan oyuncu çıkmasının bir de şu güzelliği var; aşağılardan gelen oyuncular çalışılırsa, dirayet gösterilirse, zaman harcanırsa oralarda olabileceklerini görüyorlar. Görmek inanmaktır dedikleri şey bu. Bu çocuklar orada birilerini görecekler ki, çalışırlarsa oraya gidebileceklerine inanacaklar. Dolayısıyla belki de bu çocuklar 31 yıl sonra, o 86-87 yılında şampiyon olan takımın ruhunu belki de geri getirip, taraftarın daha da keyif alacağı, baktığında kendi semtinin çocuğunu orada görme zevkini bu camiaya yaşatacak.
-Önümüzdeki sezon hedeflerini de soralım. Tekrar TB2L’ye yükselme hedefiniz var mı? Profesyonel Lig mücadelesi sizin için önemli mi?
Yukarıya yükseldikçe ligin kalitesi ve oyuncuya kattığı şeyler artıyor. Oyuncu daha iyi organizasyonda, kendisine daha çok değer verildiğini hissettiği için oralarda oynamayı hedefliyor. Oralarda olmayı tabii ki yine istiyoruz, ama bunu kendi oyuncularımızla başarmamız lazım. Dışarıdan transferle bu işi yapmak bana çok mantıklı gelmiyor. Bunu genç takım oyuncularıyla yapmamız lazım ki, Türkiye şampiyonalarına gittiğimizde o direnci gösterebilelim. Yoksa genç takım oyuncusunu orada oynatmayıp, başka oyuncularla oraya oynarsanız, genç takım şampiyonaları tekrar sıkıntılı bir sürece girer. Dolayısıyla A Takım’da kadroya giremeyen, süre alamayan veya örneğin A Takım Cumartesi biz Pazar oynarken, o oyuncuların da desteğiyle bölgesel veya kurulacağından bahsedilen TB3L gibi bir ligde mücadele edersek bizim için hem daha keyifli ve anlamlı, hem de oyunculara hedef gösterme anlamında daha gerçekçi olur.
-Biraz da şahsi kariyer hedeflerinizden bahsedelim... Altyapıda devam mı, yoksa ileride bir A takım çalıştırmayı düşünüyor musunuz?
Ben şu an çok keyif aldığım bir noktadayım. Yıllardır kendi adıma yaptığım yatırımların karşılığını gördüm ve inandığım şeylerin gerçekleştiğini görmek beni ayrıca mutlu etti. İleride şartlar ne gösterir bilemem ama ben sonuçta basketbolun olduğu her kademede çalışmak isterim. Ben basketbol sevdalısı bir insanım. Altyapıysa altyapı, üstyapıysa üstyapı. Ben sadece altyapıda veya sadece üstyapıda çalışırım gibi bir direncim yok. Basketbolun olduğu, keyif alabileceğim, keyifli basketbol sohbetlerinin ve organizasyonun olacağı her yerde olmak isterim...
-Eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Türkiye şampiyonalarının organizasyonlarının oyunculara, antrenörlere, velilere biraz daha önem verecek şekilde yapılması gerekiyor. En basitinden maçlara çıkarken oyuncuların isminin anons edilmesi, o emeklerinin karşılığında adının duyuluyor olması bile keyifli olacaktır. Ayrıca şuna da değinmeden geçemeyeceğim. Bu turnuvanın İzmir’de olması, bize inanılmaz bir seyirci desteği sağladı. Çeyrek final aşamasından itibaren gerçekten inanılmaz bir seyirci vardı. Final maçları, belki de benim gördüğüm, Süper Lig maçları da dahil, en fazla seyirciye sahip maçlar arasına girer. Bu anlamda altyapıdan çıkan genç takım oyuncularına bu şampiyonada destek veren binlerce taraftara sizler aracılığıyla teşekkür etmek isterim. Sonuna kadar bizim arkamızdalardı. Şampiyonluğun kazanılmasında ilk 3 etkenden birisi taraftarımızdı. Onlara teşekkür ederim. İnşallah nice kaliteli oyuncularla, kaliteli basketbol oynayarak iyi sonuçlar alırız.
Salahattin Oytun İdel / Karşıyaka Haber ÖZEL
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!