Sağlıkta Kadim Reçete: ''Bal''
Şifa Üniversitesi, Ege Üniversitesi, Türkiye Apiterapi Derneği ve İzmir Arı Yetiştiricileri Birliği’nin işbirliği ile düzenlenen sempozyumda arı ürünlerinin çağdaş tıptaki konumu masaya yatırıldı.
Şifa Üniversitesi, Ege Üniversitesi, Türkiye Apiterapi Derneği ve İzmir Arı Yetiştiricileri Birliği’nin işbirliği ile düzenlenen sempozyumda arı ürünlerinin çağdaş tıptaki konumu masaya yatırıldı. Tedavi edici özellikleri dolayısıyla tarihte hep tıpla birlikte anılarak gelen bal ve arı ürünleri, hekimlerin dikkatini çekmeye devam ediyor. Bal ve arı ürünlerinin tedavideki rolü her geçen gün artarken Şifa Üniversitesi, düzenlediği Apiterapi Arı ve Sağlık Sempozyumu ile farklı branşlardaki hekimlerin bu ürünlere bakışını ve bilimsel çalışmalarını ortaya koydu.
Ege Üniversitesi, Canik Üniversitesi, Türkiye Apiterapi Derneği ve İzmir Arı Yetiştiricileri Birliği’nin de desteklediği Apiterapi Sempozyumu 2 gün sürecek ve yaklaşık 35 tıp hekimi, bu alandaki çalışmalarını paylaşacak. Sempozyumun açılışına Şifa Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Mustafa Sarsılmaz, Canik Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yunus Bekdemir, Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Akın Olgun, akademisyenler, arı birliklerinin yöneticileri, sektör temsilcileri ve öğrenciler katıldı.
Açılış konuşmasını yapan Sempozyum Başkanı, Şifa Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Eren Akçiçek, Türkiye’nin pek çok nektarlık bitkisi bulunan, florası çok zengin bir ülke olduğuna dikkat çekti. Akçiçek, "Ülkemiz arı kovanı bakımından dünyada ikinci ve bal üretimi olarak da 4. sırada yer alıyor. Bal kadim bir besin maddesi ve aynı zamanda asırlardan beri insanlığın pek çok derdine çare olmuş, kadim bir ilaçtır." dedi.
Hipokrat, Galen ve İbni Sina’nın eserlerinde Bala ait çok değerli bilgilerin bulunduğunu belirten Akçiçek, "O gün geleneksel şekilde kullanılan ve hakikaten faydalı sonuçlar vermiş arı ürünlerinin bugün hangi mekanizmalarla işlem yaptığını biliyoruz. Bugün bal, yanık ve yara tedavisinde kullanılan çok güçlü bir antibiyotik, onun dışında arı poleni bugün astronotlara gıda maddesi olmakta, arı sütüyle ‘anti-aging’ denilen gençleştirme yapılmaktadır. Propolis, tümörden korunmada ve tümör tedavisinde çok iyi sonuçlar veren bir arı ürünü olarak karşımıza çıkmaktadır. Arı ürünleri ile romatizmal hastalıklarda iyi sonuçlar alınmakta, yine son zamanlarda kovan havası ile alerjik hastalıkların tedavisi giderek yaygınlık kazanmaktadır.” diye konuştu. 2 gün boyunca yaklaşık 35 sunum yapılacağını da belirten Akçiçek, “Türkiye arıcılığının, apiterapi ile kendisine yeni bir saha ve yeni bir yol açacağını düşünüyoruz.” şeklinde konuştu.
ŞİZOFREN FARELER BALLA İYİLEŞTİ
Açılış konuşmalarında katılımcılara hitap eden Şifa Üniversitesi Rektör Yardımcısı ve Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mustafa Sarsılmaz da balın içinde bulunan ‘Cape’ maddesi üzerinde bugüne kadar bir çok uluslararası çalışma yaptığını söyledi. Bunlardan bir tanesinin şizofreni ile ilgili olduğunu belirten Prof. Dr. Sarsılmaz, "Benim araştırmalara ilişkin yayınlarımda cape diye geçer. Cape de malumunuz üzerine propolisten elde edilen bir özdür. Balın şifa kaynağı olduğunu hepimiz biliyoruz ama biz bunu deneysel araştırmalarla nasıl gün yüzüne çıkartırız düşüncesiyle birkaç çalışma yaptık. Yediğimiz balın, bize, hafızamıza, davranışlarımıza etkisi olabilir mi düşüncesiyle hayvan deneyleri üzerinde de durduk. Biliyorsunuz şizofreni hastalığı var. Şizofren hastalarda balın ne ilgisi olabilir diyebilirsiniz. Biz bu konuda ratlar üzerinde çalıştık. Çalışmanın tamamını da kayıt altına aldık. Önce ratların şizofren olduklarını tespit ettik. Bu ratlara anti oksidan özelliğine sahip cape, bal vererek iyileştirebilir miyiz dedik. Neticede şizofren ratların durumu düzeldi. İnsanlar üzerinde deney yapmadık ancak balın şizofreniye de çok iyi geldiğini düşünüyorum." ifadelerini kullandı. Prof. Dr. Sarsılmaz, bilim adamlarından çalışmalarını bu yönde yoğunlaştırmaları önerisinde de bulundu.
PROF. DR. OLGUN: SEKTÖRÜ GELİŞTİRMELİYİZ
Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Akın Olgun ise konuşmasında arı ürünleri sektörünün sorunlarına değindi ve sektörün potansiyelini tam olarak kullanamadığını söyledi. Arıcılığın toprağa bağımlı olmadan yapılabilen nadir tarımsal faaliyetlerden birisi olduğunu belirten Prof. Dr. Olgun, "Arıcılık aynı zamanda yaşlı nüfusun istihdamı açısından da büyük bir avantaj sağlıyor. İlla gençlerin yapması gereken bir faaliyet değil. Üstelik bunun için bir mülke, toprağa da ihtiyacınız yok. Ormanlık alanlarda, benzeri yerlerde rahatlıkla yapılabiliyor. Ancak kovan sayısı yönünden dünya ikincisi olsak da sektörün rakamları bal üretiminde önde gelen ülkelerle karşılaştırıldığında oldukça gerilerde kalıyoruz. Bugün ABD’de, Almanya’da, Uzakdoğu ülkelerinde arı ürünleri ile hastalıktan korunma ve tedavi merkezleri kurulmuş ve faaliyetteler. Ama inanın bizim ekolojimize çok uygun olmasına rağmen, sektör daha arı ürünlerinden propolisin adını dahi tam olarak bilmiyor. Arı ürünlerinin sağlıkta kullanımı konusunda ilerlemeliyiz. Ancak bu öncelikle tarımda bu alt sektörü geliştirip ilerletmemizle mümkün olabilir. Ekolojimiz o kadar üretime uygun ki, şu andaki Propolis, polen dahi tüm arı ürünlerinin üretimini 2-3 kat artırabilecek potansiyelimiz var. Bu ürünler bir çok sektörlerde kullanılıyor, sağlık alanındaki kullanımı daha da artacak. O zaman biz apiterapi konusunda iddialı olabilmemiz için öncelikle arıcılık sektörünü geliştirmeliyiz." şeklinde konuştu.
Açılış konuşmalarının ardından Prof. Dr. Mustafa Sarsılmaz, desteklerinden dolayı Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Akın Olgun’a plaket sundu. Verilen arada ise çayla birlikte katılımcılara şeker yerine bal ikram edildi. Daha sonra bilimsel sunumlar yapılmak üzere sempozyum oturumlarına geçildi.