Karaciğer tümörleri “radyoembolizasyon”la iyileştirilecek
Yurt dışında da yakın zamanda uygulanmaya başlanan radyoembolizasyon tedavisi Ege Bölgesi’nde ilk olarak İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde gerçekleştiriliyor.
Cerrahi müdahalenin mümkün olmadığı karaciğer tümörlerine uygulanan radyoembolizasyon uygulaması Ege Bölgesi’nde, Sağlık Bakanlığı’na bağlı hastaneler arasında ilk olarak İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde başlandı.
İKÇÜ Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde Girişimsel Radyoloji Bölümü’nden Uzm. Dr. Volkan Çakır ve ekibi öncülüğünde yürütülen tedavi ile karaciğer tümörlerinde küçülme ya da tam kaybolma sağlanabilecek.
Radyoloji Uzmanı Dr. Volkan Çakır, karaciğer kanseri olan ve ameliyat edilemeyen ya da ameliyata hazırlanacak hastalarda kullanılan bir tedavi yöntemi olan radyoembolizasyon yöntemini Ege Bölgesi’nde, Sağlık Bakanlığı’na bağlı hastaneler arasında ilk defa uyguladıklarını söyledi. Radyoembolizasyonun karaciğer kanserinin bulunduğu bölgede hem radyasyon tedavisi hem de embolizasyon (tümörü besleyen damarların tıkanması) işlemini aynı anda uygulanarak kanser hücrelerinin ölmesini sağlayan güncel bir tedavi olduğunu anlatan Çakır, “Radyoembolizasyon işlemi girişimsel radyoloji uzmanları tarafından uygulanmaktadır. Ancak tedavi kararı çoğu zaman Girişimsel Radyoloji, Tıbbi Onkoloji, Nükleer Tıp, Radyasyon Onkolojisi, Genel Cerrahi ve tedavi ile ilgili diğer branşların ortak konsey kararı ile verilmektedir. Biz bu uygulamayı Uzm. Dr. Ömür Ballı, Nükleer Tıp Kliniği’nden Doç. Dr. Gonca Bural ve Dahiliye Kliniği’nden Uzm. Dr. Sezgin Vatansever ile birlikte yürütüyoruz ” dedi. Uzm. Dr. Volkan Çakır işlemin ayrıntılarını anlattı;
"Hastalara anjiyo yöntemiyle kasıktan giriliyor ve karaciğerdeki atar damar buluyor daha sonra tümörü besleyen damar bulunup ince kateterlerle (plastik tüplerle) girilip tümöre ve tümörün çevresine radyasyon yayan küçük parçacıklar veriliyor (mikroküre diye geçiyor). Bunu yapmamızda ki amaç hem tümörü besleyen damarı tıkamak hem de verdiğimiz o parçacıklarla etrafa radyasyon salıp tümörü ve çevresindeki kanserli olabilecek bölgeye radyasyon vererek radyoterapi yapmış oluyorsunuz. Hasta radyoterapiyi dışarıdan değil de direk içeriden almış oluyor ve yan etkisi çok çok daha az oluyor. Öncesinde çok fazla bir hazırlık gerektiriyor. Her karaciğer tümörü olan hastaya bu uygulamayı yapmıyoruz belki kriterleri koşulları karşılaması gerekiyor".
Dr. Çakır, karaciğerin kendi tümörlerinde kullanıldığı gibi karaciğere sıçrayan tümörlerde de kullanılan yöntemin avantajlarını şöyle sıraladı:
“Radyoembolizasyon tedavisi kür (tam tedavi) sağlayan bir yöntem değildir ancak bu tedavi yöntemi kanser odağının küçülmesine, azalmasına, karaciğer hücrelerine zarar vermesinin azaltılmasına, kanser semptomlarının azalmasına, kanser evresinin azalmasına, karaciğer nakli olacak hastalarda nakil için bekleme süresince tümörün yayılmasının önlenmesine, çok büyük kanser odağı bulunanlarda, ameliyata uygun olmayan hastalarda, ameliyat şansını artırmaya yaramaktadır. Radyoembolizasyonun yan etkisi azdır. Lokal anestezi ile gerçekleşmektedir, hasta konforu ön plandadır. Ameliyat şansı bulunmayan hastalara tedavi olanağı sunmaktadır. Karaciğer nakli için sıra bekleyen hastalarda, bu süre zarfında kanser odağının kontrol altında kalmasını sağlar. Kanserin yayılarak hastanın nakil şansını kaybetmesini engeller. Tedavi, kanser dokusunun sadece boyutunu küçültmekle kalmaz, metabolizmasını ve beslenmesini engellemektedir. Tedaviye bağlı hastanede yatış süresi kısadır, çoğu zaman bir gündür. Ameliyatsız bir işlemdir, kasıktan yapılan anjiografi dışında dikiş atılmaz, iz bırakıcı kesi yapılmaz.”
Radyoembolizasyon tedavisi nasıl bir işlemdir?
Radyoembolizasyon tedavisi iki aşamalı bir işlemdir. Her iki aşama da anjiografi odasında, anjiografi cihazı eşliğinde uygulanmaktadır. İlk aşamada kasık atardamarlarından girilerek, karaciğer damarlarının görüntülenmesi amacıyla karaciğere yönelik anjiografi işlemi gerçekleştirilir. Bu sayede karaciğer içerisinde yerleşim gösteren kanser odağının yeri, boyutu, damarlanması saptanmış olur. Kanser odağının karaciğer içerisinden hangi damarlar ile beslendiği öğrenilir. Ayrıca bu ilk aşama anjiografisinde, hastanın kanser dokusunun beslendiği damarlar içerisine özel bir madde enjekte edilmektedir. İşlem bitiminde hasta Nükleer Tıp biriminde bulunan özel bir görüntüleme ile verilen maddenin gerçekten kanserli dokuya tutunup tutunmadığı veya vücutta diğer organlara dağılıp dağılmadığı tespit edilir. Birinci aşamayı geçen hastalar ikinci aşama anjiografisine alınırlar.
İkinci aşamada yine aynı şekilde anjiografik yöntemle yine karaciğerdeki kanserli dokunun damarsal yapılarına ulaşılır. Daha sonra birtakım özel mikro kateterler (plastik tüpler) ve mikro teller ile kanser odağını besleyen damarlar içerisine girilerek, bu damarlar içerisine Nükleer Tıp bölümünde önceden hazırlanmış olan, içerisinde radyoaktif madde (itriyum-90, Y90) ve tıkayıcı partikül (embolizan madde) bulunan özel bir karışım enjekte edilir. Böylelikle sadece kanser dokusu içerisine hem radyoaktif madde (Radyoterapi) hem de damar tıkayıcı partiküller (embolizasyon) aynı anda verilerek çift etki elde edilmiş olur. Radyoaktif madde kanser odağının ışınlanması ile kanser hücrelerinin ölmesini sağlarken, diğer taraftan damar tıkayıcı partiküller ile kanser hücrelerinin kan ile beslenmesi durdurulmuş olur. Bu çift etki ile kanser hücrelerinin hem metabozlizması yavaşlatılır (hastanın semptomlarında azalma olur), hem büyümesi engellenir, hem de yayılması kontrol altına alınmış olmaktadır.