Kadınlar İstanbul Sözleşmesi için çağrı yaptı
Karşıyaka Belediyesi Kadın ve Aile Hizmetleri Müdürlüğü tarafından düzenlenen Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Paneli’nin ikinci oturumu tamamlandı.
Karşıyaka Zübeyde Hanım Nikahevi’nde düzenlenen panelin İstanbul Sözleşmesi ve ‘Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinin Kanundaki Yeri’ konulu ikinci oturumuna Av. Saadet Kayaalp ve Cumhuriyet Halk Partisi Gençlik Politikalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Gökçe Gökçen katıldı.
Toplumsal Cinsiyetin tanımını yapan ve İstanbul Sözleşmesi’nin hukuki alt yapısını anlatan Av. Saadet Kayaalp konuşmasında şu ifadeleri kullandı: “Böyle bir organizasyonda emeği geçen herkese teşekkür ederim. İstanbul sözleşmesi dünyada ve Türkiye’de kadın hareketinin bütün birikiminin yasa metni olarak toparlanmış halidir. Bizim kadınların en önemli anayasamız diyebileceğimiz SEDAV sözleşmesi 1879’da imzalandı kadına yönelik cinsiyet temelli ayrımcılığı incelerdi. O zamanlar şiddet yoktu evin içine karşı müdahaleyi içermiyordu. Kadının insan hakları kadın biz kadın erkek ayırmıyoruz çünkü insan haklarına inanıyoruz. Cinsiyet eşitsizlik sebebiyle şiddete uğradığımızı öngörmüş. Toplumsal cinsiyet eşitliği kavramı herkes kanun önünde eşittir deniyor ama fiilen baktığımızda bu eşitliği görmüyoruz. Bu kavram bize toplumda öğretilen rollerdir. Bunların başında kadın ev içi bakım emeğinden sorumludur anlayışı geliyor. Kadın buna yönlendirilerek büyütülür, yeri ev olarak öğretilir. Erkek sokakta ve alanda olunca antrenmanlı olur. İstanbul sözleşmesi toplumsal cinsiyet kalıbı toplumdan, değer sisteminden öğrendiğimiz bütünü temsil eder. Kadınlar bu eşitsizliğe karşı olmalı ki hem eşitlenelim ve şiddet ortadan kalksın. O yüzden bu sözleşme devletlere hükümete, belediyelere tüm kamuya şiddete karşı bütüncül politika üretme görevi verir. Birincil görevi kadına şiddeti önleme, koruma. Eğer şiddete uğrayan varsa failleri cezalandıracaksınız. Şiddeti topyekun ortadan kaldıracak politikalar üreteceksin. Bir kadının yegane temeli kendini inşa edip kendi bireysel gelişimini tamamlayarak yaşamını sürdürmektir. Kamunun görevi ise bu gelişimin önünü açmaktır. Sözleşmeye istinaden 6284 sayılı yasa yürürlüğe girdi.”
Şiddet önleme merkezlerinin önemine dikkat çeken, Cinsel Şiddet Merkezleri’nin de hayata geçirilmesi için çağrıda bulunan Kayaalp, “Kadın şiddete uğradığında şiddet önleme merkezine ulaşabilmelidir. Bu kriz merkezleri de ulaşabilir olmalıdır. Çünkü kadın şiddete uğradığında en yakın karakola gidiyor, ifadesi alınıyor ve savcılığa sevk edilirsiniz. Şiddetin daha travmanızı atlamamışken bir de dert anlatırsınız. Kadın aynı travmayı tekrar tekrar yaşıyor. İstanbul Sözleşmesi kadının tek seferde kriz merkezine ulaşmasını ve kadının güvenli bölgeye alınmasını; avukatın, psikoloğun hazır olması gerektiğini söylüyor. Kadının aynı travmayı yaşamaması için. Sözleşmede cinsel şiddet merkezi Türkiye’de yok, ki bu suçlar takibi en zor suçlar. Çünkü cinsel şiddete uğrayan bireyler bunu anlatmaktan çekiniyor. Ama bu merkezler oluşturulsa birey oranın verdiği güveni hissedecektir” şeklinde konuştu.
Şiddet ve istismar vakalarında kadının beyanının esas olduğunu hatırlatan Kayaalp, “Bu tip suçlarda kadının beyanı esastır ispat etmek zorunda değildir, delilleri yok etmeden en yakın baro, karakola gitmeleri gerekir. Buradan belediyelere çağrıda bulunuyorum; bir hastane ile anlaşma yapılıp hat oluşturulsa bu bile çok yeterli olacaktır. İzmir’de Baro’nun da çok etkin çalışmaları var. İstanbul Sözleşmesi’nin de birinci maddesi kadının beyanı esastır. İstanbul Sözleşmesi kadının güvende olması için bütüncül politikaların üretilmesini devlete görev olarak veriyor. Eğer toplumda din, örf ve adetten kaynaklanan bir eşitsizlik söz konusuysa bunu da gerekli yasalar ile değiştireceksiniz” dedi.
Kadının özgürleşmesinin önündeki en büyük engellerden biri olarak tarif edilen ekonomik eşitsizlik kavramını açıklayan Kayaalp şunları kaydetti: “Fark şu ki kadın bir köle değil ki aile içinde tarif edilsin, kadın bir bireydir. Toplumda erkeğin ne kadar hakkı varsa kadın da eşit hakka sahiptir. Ekonomik şiddet; yasalarımızda boşanma halinde tedbir iştirak nafakası var. Çünkü nafakayı hak olarak görüyoruz. Çünkü nafaka boşanma halinde ya da eşler ayrı da kalsa yoksulluğa düşen tarafa verilen bir hak. Çünkü kadınlarla erkekler ekonomik alanda da eşit değil. Paranın patronu da erkekler. İstihdamda kadın yok, kadını sürekli ev içinde tarif etmişsiniz buna da bir ücret öngörmemişsiniz. Kadın boşandığı zaman bunu süreye bağlamışsınız. Kadın ve erkekler eşit ekonomik haklara sahip olsa kadınlar da böyle bir şey talep etmez. Nafakayı ortadan kaldırmak kadını köleleştirmenin ve evliliğe mahkum etmenin bir yolu. Kadınların şiddete maruz kalsa da evliliğini sürdürmesinin en büyük nedeni ekonomik kaygı, sığınacak bir yerinin olmaması.” Kayaalp, konuşmasının sonunda İstanbul Sözleşmesi’nin önemine tekrar değinirken başta kadınlar olmak üzere herkesi İstanbul Sözleşmesi’ne sahip çıkmaya davet etti.
Cumhuriyet Halk Partisi Gençlik Politikalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Gökçe Gökçen ise İstanbul Sözleşmesi’ni tartışmaya açanların argümanlarını değerlendirdiği konuşmasında, “Gençlik alanında çalışırken sürekli aynı konular etrafında toplanıyoruz. Eğitim, istihdam ve hak ve özellikler. Toplumda gençler bu üç alanda geride bırakılmışken hem genç hem de kadın olmak ikinci sınıf vatandaş bile olmadığınızı gösteriyor. İstanbul Sözleşmesi ile ilgili sürekli kaldırılsın anlatılan bazı çarpıtmalar var. Biz İstanbul Sözleşmesi yaşatır diyoruz. Örneğin bu sözleşmenin Türk aile yapısına zarar veriyor diyorlar; bu durumda mesele gelenek olarak bize anlatılanlardır. Sözleşme aile tanımı yapmıyor, aynı ev içinde yaşayan insanlar her zaman resmi nikahlı olmuyor. Birlikte yaşayan çiftleri, dini nikahlı olan çiftleri ve eşcinselleri de koruyor. Aslında rahatsız duyulan nokta da bu. İkincisi de geleneklere zarar vermesi. Diyor ki hiçbir geleneği, töreyi kadına yönelik şiddetin gerekçesi olarak gösteremezsin. Böyle gelenek olmaz diyor” ifadelerini kullandı.
Gökçen konuşmasına şu şekilde devam etti: “Kadın beyanı ile mağdur edilen erkekler konusu. Ben şimdiye kadar kadın beyanı ile hapse düşmüş yalan beyan yüzünden mağdur olan erkek görmedim. Sözleşmenin eşcinselliği özendirdiği söyleniyor. Bu sözleşme uygulanırken kimse cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ile ayrıştırılamaz. Değindiği tek nokta da bu. Anayasa mahkemesi kararı da bunu açıklıyor. Yani bu noktada bu durum bizim iç hukukumuzda da var. Sözleşme buradan kaynaklanan ayrıştırmayı engellemek için kamu kurumlarını görevlendiriyor.”
Cumhuriyet Halk Partisi’nin kadınların ekonomik alanda özgürleşebilmesi için yaptığı çalışmalardan bahseden Gökçen, “Kadınların özgürleşebilmesinde hep ekonomik engeller önüne çıkıyor. O yüzden biz CHP olarak hem sosyal devlet anlayışının kadın üzerinden güçlenmesi gerektiğine inanıyoruz. Bu doğrultuda Genel Başkanımız sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun önderliğinde aile destekleri sigortası paketini açıkladık. Hiçbir çocuk yatağa aç girmeyecek ve herkes temel bir gelire sahip olacak dedik. Bu paket ile sadece ekonomiyi değil kadınların önündeki engelleri de ortada kaldıracak kararların alınmasını sağlamak istedik. Bu doğrultuda kadınlar hesaplarına yatan parayla gidip alışverişini yapabilecek, ailelerini destekleyebilecekler. Çünkü sosyal devlet olmak bunu gerektirir. Bu paket kadınları haklarıyla birlikte korurken, kadınlara haklarını arayabilecekleri imkanı da sağlayacak” diye açıkladı.
Kadının siyasette de eşit oranda temsil hakkının sahip olması gerektiğini vurgulayan Gökçen, “Siyasette eşitlik için de kanun teklifimiz var. Çünkü resmi karar mekanizmaları resmi olarak gerçekleşmiyor. Biz daha sokağa çıkarken akşam eve dönerken korkuyoruz. Siyasetin mekanizmalarını takip etmek ve o ortamlarda bulunabilmemiz çok zor. Pozitif ayrımcılık istemeyen erkekler bütün bu siyasi mekanizmaları gözden geçirebilir. Kadınların katılabileceği saatlerde toplantı yapabilir. Bizim girdiğimiz ortamda eşitlikçi bir dil kullanabilir. Biz bu teklifi bu kadar parlamentonun gücünün azaldığı bir dönemde ciddi bir katılımcılık örneği sergileyerek kadın derneklerinin ve kadın akademisyenlerin de görüşü alınarak oluşturduk. Bu yasayla genel ve yerel seçimlerde yüzde 50 cinsiyet kotası hedefledik, yetiyor mu hayır çünkü bizi alt sıralara atıyorlar bu yüzden fermuar sistemi uygulanacak. Seçim kurulu denetimini de teklifimize etkiledik. Yasa teklifinin partilerden onay alması ve tüzüklere girmesi katılımcılığa örnek olacaktır. Parlamentoyu eşit istiyorsak bu teklife sahip çıkmalı ve takipçisi olmalıyız” dedi. Panelin sonunda konuşmacılara çiçek takdim edildi.