23 Nisan Milli Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı kutladık. 23 Nisan’lar Atatürk ve Onun kuşağı için çok önemliydi. Osmanlı’nın kapkaranlığında; sıkışarak bitmiş ve tükenmiş bir ulusu, daha milli mücadele kazanılmadan, emperyalist işgal altındayken, yepyeni bir Halk Yönetimine kavuşturmak kolay bir başarı değildir.
Yüce Atatürk, Milli Zafer’den 2,5 yıl önce 23 Nisan 1920’de Ankara’da T.B.M.M.’ni kurarak Türk Halkına güven ve düşmana karşı direnme gücü vermiştir. Cumhuriyetin ilk yıllarında bile Atatürk’ün Milli ve Yerli Meclisini içlerine sindiremeyen karanlık görüşlüler olmuştur. Atatürk, 23 Nisan’ın varlığını kalıcı ve sürekli kılmak için bu önemli günü, “Egemenlik ve Çocuk Bayramı” olarak taçlandırmıştır. Bu Bayramın en önemli özelliği de; sıradan bir kutlama olarak değil, bir “Milli Bayram” olarak kutlanılmasıdır. İşte bu Bayram’ın oluşmasını sağlamış Değerimiz Av. Refik Şevket İnce’yi, bu yıl da 63’nci ölüm yıl günü olan 24 Nisan’da İzmir, Karşıyaka Soğukkuyu Kabristanı’nda mezarının başında anacağız. Atatürk’ün 1’nci Meclisinde Saruhan (Manisa) Mebusu ve daha sonra Adalet Vekili olan l885 yılında Midilli’de doğmuş Av. Refik Şevket İnce, Atatürk’ün talimatıyla ilk kez 23 Nisan’ların “Egemenlik ve Çocuk Bayramı” olarak kutlanılması Kanunu’nu hazırlayıp; T.B.M.M.’ne sunmuş ve uzun tartışmalar sırasında savunmalarını yaparak yasalaşmasını sağlamış müstesna bir Devlet - Millet Adamıdır. Demokrat Parti’nin de ilk başlarda bir “Halk Hareketi” olarak kuruluşunu da sağlayanlardandır. Devlet ve Milli Savunma Bakanlıkları da yapmıştır. Ancak ğidişini beğenmediği Demokrat Parti’den de ilk ayrılan kişi olmuştur. Karşıyaka Soğukkuyu Kabristanı’nda yatan bu Değerimizi de maalesef; Bizden ve ailesinden başka hatırlayan da yoktur.
l955 yılının 24 Nisan’ında hayata veda etmiş olan Av. Refik Şevket İnce için her 24 Nisanlarda yaptığımız Anma Törenlerini Sancar Maruflu olarak Ben Yönetirim. Genellikle Aile Dostlarından Mehmet Erdül, Okan Yüksel, Emin Cüneyt Sağdıç ile Torunları Mihriye ve Refik Şevket İnce mutlaka katılırlar. Tanınmış Gazeteci - Yazar Emin Çölaşan’ın Annesinin Babası yani Öz Dedesi olan Av. Refik Şevket İnce’yi daha anlamlı törenlerle anmayı ve yeni nesillere anlatmayı çok istiyoruz. Bizleri Bu günlere getiren Av. Refik Şevket İnce gibi Cumhuriyet değerlerimizi asla unutmamalıyız. Onların büyük emeklerle kazandırdıkları bu yüce değerlere inatla ve ısrarla sahip çıkmalıyız. Yıllardır süren ve çoğu genç binlerce insanımızın ölümüne neden olan ve şehit cenazeleriyle canlarımızı yakan terör olaylarını sonlandırmak için sürdürülen, barışçı olduğuna inandığımız girişim ve çalışmalarda herkesin anlamakta zorlandığı bazı stratejik uygulamalar da olsa Biz, her şeyin; Devletimizin ve halkımızın yararına ve mutluluğu için gelişeceğine inanmak istiyoruz.
Çocukluğumun İzmir’ini hatırlarım. Alsancak Stadyumuna gidip, İzmir takımlarının maçlarını seyretmekten büyük bir zevk ve haz duyardım. Bütün seyirciler birbirleriyle kardeş gibiydiler. Hepimiz dosttuk, arkadaştık. Babamdan dolayı Altınordu’lu, Annemden dolayı Altay’lı büyüdüm. Ancak; Semtimin takımı Karşıyaka’ya vuruldum. Tam bir Karşıyakalı oldum. K.S.K.’ye gönül verdim. Ancak Altmışlı yıllarda “Avrupa Fuar Şehirleri Kupaları”nda Avrupa’da onurumuz ve gururumuz olan; Göztepe’yi hepimiz yürekten destekledik. Karşıyaka’nın da hocası olmuş Adnan Suvari, yönetimindeki Göztepe’nin Avrupa’nın ünlü takımlarını teker teker yenmesinden büyük keyif aldık. Yıllar sonra İzmir’de de sportif taraftar ilişkilerinin İstanbul’da olduğu gibi değiştiğini ve bozulduğunu gördüm. Taraftarlar aynı Beşiktaş-Galatasaray-Fenerbahçe maçlarında olduğu gibi artık birbirlerini sevmiyorlardı. Altay, Göztepe, İzmirspor, Karşıyaka, Altınordu, taraftarları birbirleriyle eskisi gibi dost değillerdi...
1980’li yıllarda yönetiminde görev aldığım K.S.K.’de, Yöneticilerin taraftarları olumsuz yönde etkileyen, kendilerine “Amigo” denilen bazı Ruh Hastalarına taviz vermek zorunda kaldıklarını bizzat yaşadım. Diğer spor kulüplerinde de bu aynen böyleydi. Sadece İzmir değil tüm Türkiye’de artık bir “Spor Mafyası” ve bir “Holigan Kültürü” yaratılmıştı. Bugünün taraftarlarını bırakın yan yana oturtmayı, aynı stada bile sokamıyorsunuz. Holigan Kültürü sanki gençlerimizi bir canavar haline getirmiş... Sevgisiz ve Saygısız insanlar olmuşlar. Uygarlık, çağdaşlık, demokrasi açısından insanlarımızı eğitemedik. Şimdi her olayda bunun faturasını ödüyoruz. Geride bıraktığımız Perşembe akşamı, İstanbul’da Fenerbahçe’nin kendi sahasında Beşiktaş Teknik Direktörü Şenol Güneş’in kendini bilmez bir holigan tarafından atılan bir cisimle başından yaralanması sonucunda, önce Beşiktaş’lı futbolcuların ve daha sonra maçın hakemlerinin sahayı terketmeleriyle tamamlanamadan tatil edilen, Ziraat Türkiye Kupası Yarı Final Maçında ki ilkellik; eğitimsizliğin, toplumsal yozlaşmanın ve bazı bilinmeyen siyasi özü de olan kasıtlı nedenlerle insanlarımızın yanlış koşullandırılmalarının sonucudur. Genç bir adamın, Türk Milli Takımını Dünya Üçüncüsü yapmış Şenol Güneş’e vahşice saldırması, yalnız futbol aleminin suçu değildir. Bu, hadise tüm toplumun suçudur. Çünkü futbol camiası da bu toplumun bir parçasıdır. Biz Futbol tutkunu insanlarımızın uygarlık çizgilerini, maalesef bir “coşku karnavalı” olarak algılayacak düzeye çıkaramadık. Futbolun kinden, öfkeden, nefretten arınmış bir seyir keyfi olduğunu, hakemin bitiş düdüğüyle sona erdiğini öğretemedik.Toplumsal itişmenin ve didişmenin, birbirini tepelemenin yarattığı bazı psikopat grupları, öncelikle kulüp yöneticilerinin kendi koltuklarını korumaları uğruna ilk başlarda kullanmasına maalesef ses çıkartamadık. Zamanla iş öylesine çığırından çıktı ki, yaratılan canavara devlet, güvenlik güçleri ve kulüp yönetimleri de hakim olamadılar. Bir dostumun samimi itirafına göre; stada sokulması yasak olan meşale ve benzeri şeyler, stadyumlara büfe malzemesi olarak yöneticiler tarafından önceden aldırılıyor. Maç başlamadan, kendilerine Amigo denilen; ve her maça bedava sokturulan çeteler, o malzemeleri konuldukları yerden alıyorlar. Şiddet işlendikten sonra akıllara gelen ve uygulanacağı ilan edilen tedbirler, bilinmeyen şeyler değil aslında... Yıllardan beri uygulanması gereken ama bir türlü uygulanamayan bazı önlemlerin bu kez de işe yaramayacağına olan inancım da yanılmak istiyorum.
Son olarak çuvaldızı kendimize de batıralım.
Eğer Şenol Güneş’in yaralanma hadisesi olmasaydı, Kamuoyu ve basın olarak biz hiçbir şekilde konuya böylesine odaklanmazdık. Bundan sonra ahkam kesmeyi bırakalım. Stadlarda daha büyük felaketler yaşanmadan dünyanın koyduğu ve uyguladığı kuralları ödünsüz uygulayalım ve uygulatalım. Özellikle siyasi çıkar gruplarından kulüplerimizi koruyalım. Gelenek haline gelmiş; “Taraftarlara Bedava Bilet Dağıtmak” gibi usulsüzlüklere de artık son verelim. Bu konuda tüm aklı selim sahiplerinin el ele vermeleri gerekiyor. Yoksa işin içinden çıkamaz hale geleceğiz.
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!