Sanat tüm insanların ortak paydasıdır. İlk insanları günümüz insanlarıyla bir araya getirebilseydik, tek ortak dil sanat olurdu, sanırım.
Sanat, duygu, düşünce, tasarım veya güzelliği ifade etmek için kullanılan yöntemlerin tümü olarak tanımlanıyor.
Yaşantımız bir suredir oldukça kaotik. En azından benimki öyle. Genelde çabuk demoralize olmayan, iyimser, neşeli bir insanım. Umudum da çabuk tükenmez. Tükenmezdi. Ülkemizde olan son gelişmeler beni böyle yaptı.
Bir süre önce düşüp ayak bileğimi kırdım. Zor bir süreçmiş aslında ama geçici. Hala alçımla oturuyorum yakında çıkarılacak. Bu süreçte epeyce okudum, dinledim, düşündüm. Fırsatım vardı. Mutlu olmaya, umut etmeye çalıştım. Beni rahatlatabilecek “küçük sevinçler bulmalıyım” alışkanlığım da (bir çocuğun gülümsemesi, bir çiçeğin açması gibi) pek işe yaramadı, olmadı. “Ne olacak ülkenin hali”nde takıldım, kaldım.
İnsanları hayata bağlayan şeylerin başında sevdikleri, dostları ve sanatın her türü geliyor diye düşünürüm. Sevdiklerimle, dostlarımla konuşuyorum, benden çok da fazla iyi değiller. Bana tek yol kalıyor; sanatla ilgilenmek. Kitaplar okumak, filmler izlemek, müzik dinlemek, zaten sanatı da içeren mesleğimle ilgilenmek.
Bu yazımda da sanattan bahsedeyim o halde, dedim.
Sanatta olması gereken şey, eserin yaratıcısı ile onu algılayan kişi arasındaki duygu alışverişidir aslında. Örneğin resim sanatı, renklerin, şekillerin ve çizgilerin bir harmoni içerisinde kullanılmasıdır. Ona bakanı etkilemek ister ressam, resmiyle. Onu dinleyenin ruh durumunu değiştirmek ister, müzisyen.
Sanatın zanaat ile karışmaması gerekir, Estetik kaygıdan daha çok günlük hayatımızı kolaylaştırmak üzere yapılan ve el becerisi isteyen şeyler; zanaattır. Örneğin; marangozluk, duvarcılık, dokumacılık, çinicilik, halıcılık, kunduracılık, silah işçiliği, teşbihçilik, minecilik gibi. Kısacası; kendiliğinden, eğitimle ya da usta-çırak ilişkisi sayesinde öğrenilen ve ustalıkla yapılması gereken işlere “zanaat” denmektedir. Daha çok fayda üzerine yoğunlaşılan bu işleri yapan kişiler ise “zanaatkâr” olarak anılmaktadır.
Bir ürünün sanat olabilmesi için, içinde bir yaratı olması, özgün olması, toplamda bir uyum içerisinde yapılması gereklidir. Estetik kaygı gütmeden yapılan bir şey ise sanat değildir.
Çağdaş felsefede de güzellik ve estetik; Platon ve Hegel'de olduğu gibi ya idealist yönde ya da Aristoteles’te olduğu gibi matematik olarak orantı, denge vb. olarak açıklanır. Edebiyat, resim, heykel, müzik, dans, tiyatro-sinema ve mimarlık ana başlıklardır. Önceleri görsel, işitsel, ritmik-dramatik olarak 3’e ayrılırken, şimdilerde modern, çağdaş bir yorumla, Yüzey Sanatları, Hacim Sanatları, Mekân Sanatları,
Dil Sanatları, Ses Sanatları, Hareket Sanatları, Dramatik Sanatlar olarak sınıflanıyor.
Hepsini sevsem, hepsiyle arada ilgilensem de, mesleğim olan mimarlık ile edebiyat ve sinema önde geliyor bende. Yine bu dönemde en çok sanatsal faaliyetlerle, paylaşımlarla biraz nefes alıyorum.
Bu dönemi böyle geçiriyorum. Sizler de benim gibiyseniz eğer, bunalıp karamsarlaşıyor umudunuzu kaybediyorsanız, arada olabildiğinizce dostlarınızla olun, sevgisiz ve sanatsız kalmayın, derim.
Gelin yazıyı Bülent Ecevit’in umutlu şiiri ile bitirirken, gelecek için güzel günler dileyelim:
birşeyler olacak yarın;
duruşundan belli
kırdaki atların
bulutların koşuşundan belli
kazışından köstebeklerin toprağı
karıncaların telâşından belli
birşeyler olacak yarın
belki bir tomurcuk
belki bir ağacın düşen yaprağı
belki de bir çocuk
pek o kadar göremesek de uzağı
kuşların uçuşundan belli
birşeyler olacak yarın
öbürgünden önemsiz
yarından önemli
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!