Adam kör, yoksul ve çocuksuz. Bir gün bir Hızır karşısına çıkar. “Benden bir şey iste vereyim der” Arkadaşlar ile sohbetlerde her zaman bu adamın ne isteyebileceğini sordum. Parayı ön planda tutanlar para ister dedi. Çocuksuz olan arkadaşlar bir çocuğum olsun dediler. Büyük çoğunluk göz ister dediler. Sağlığın her şeyden önemli olduğunun anlaşılması kadar güzel bir şey var mı?
Adam düşünmeden Hızır’dan “ Oğlumu çuval dolusu altınlarımızı sayarken görmek isterim” dileğinde bulunur. Allah adama göz, para, evlat vermemiş ama akıl vermiş. O da karşısına çıkan ilk fırsatta aklını kullanmayı bilmiş.
Her zaman birilerinden bir şeyler öğreneceğimize inanırım. Büyüğün küçükten öğreneceği çok şeyin olduğu gerçeğini inkâr edemeyiz. 50 yaşında olsanız da yeni bilgiler öğrenmek için dinlemenin şart olduğunu biliyorum. Dinlemeyi bilmeyenin bir şeyler öğrenebileceğini hiç sanmıyorum. Dinlemek için de saygılı olmak gerekiyor. Karşısındaki insana sevgi ve saygı ile yaklaşmadığınızda, ondan öğrenebilecek bilgileri kaçırırsınız. Tıpkı, kendini beğenmiş insanların karşısındakini dinlemedikleri için, hep kendini beğenmişlikleri ile kaldıkları gibi.
Öğretmenlikte öğrenmenin temel şartının saygı olduğunu iddia ederdim. Saygılı insan dinler, dinleyen adam anlar, anlayan da öğrenir. Karşınızdaki adam saygılı davranıp dinlemediği zaman anlatılanların neyini öğrenebilir ki?
Dokuz yıl önce yazmıştım bugün de aynı şeyi yazıyorum. Bu günler aklımızı kullanmak zorunda olduğumuz günler. Karşımıza bir Hızır çıkacağına inanmak zor. Hızır ile karşılaşma bir efsane de olabilir. Önemli olan ana temasının ne anlattığıdır. İlişkilerin kokuşmuşluğuna yenik düşerek, bize çok yardımcı olacak biri karşımıza çıktığında bile o insana gereken değeri vermiyoruz maalesef. Kaybettiğimizin farkına varamıyoruz. Yararlanmamız gereken insanı kullanmaya çalışır, onu çabuk kaybederiz. Gözümüzü dostluk elini uzatanların cebine dikersek, o dostluk ellini göremeyiz. Bazen 50 yıldır tanıdığınız insanı tanıdığınıza lanet getirisiniz. Bazen de 50 yıl sonra tanıdığınız insanı neden bugüne kadar tanımadım diye üzülürsünüz. Sizden yaralanacakları yerde kullanmaya çalışanlarda çıkacak elbette. Aklınızı kullanmazsanız bir bakmışsınız başınız belada.
Gazetecilikte çok değişik insanlarla tanışırız. Yaşamı yalan üzerine kurulu olana da, yaşamını insanlığa hizmete adayana da rastlarız. Hep kazanmayı düşünenlerin tüm kazançlarını bir anda kaybettiklerine de tanık oluruz. Bulunduğu makamı “gönül alma makamı” olarak görenler olduğu gibi makamını gönül kırma yeri olarak kullananları da görmek mümkün.
Emperyal güçler bizim gibi toplumları birbirine karşı güvensizleştirdiler, daha sonra da bir birimize yabancılaştık. Her insanın için de bir şeytan var. İçimizdeki şeytanın emrine girmediğimiz sürece insana, insanlığa hizmet etmeye devam ederiz. Şeytana yenilen, İblisin kuyruğundan kendini kurtaramaz. Nefsine yenik düşenler yalan ve iftiralar ile beslenmeyi sürdürür, hastalıklardan kurtulamazlar. En azında ben buna inanıyorum.
Karşıyaka’mız gerçekten de Türkiye’nin aydınlık yüzü. Birlik ve beraberliğimize nazar değmezsin. Bu birlik ve beraberliğin mimarı olarak da beş yıldır “Gönüllerin Kaymakamı” olarak bilinen Kaymakamımız Sayın Sadettin Yücel olarak görüyorum. Haziran’da görev süresi dolacak olan Kaymakamımız ancak vali olarak ayrılması Karşıyakalıları sevindirecek aksine ben dahi büyük çoğunluk üzülecektir. Söz ve yetki sahibi olanların liyakata verdikleri değeri de hep birlikte ölçmüş olacağız.
“O yaka bu yaka, burası Karşıyaka” dedi “Gönüllerin Kaymakamı” ve Belediye Başkanı ile Başsavcısı, Emniyet, Milli Eğitim, Sağlık… Müdürü yetmedi özel kurum ve siyasi parti yöneticileri ile her ay birraya geldiler, Karşıyaka’ya daha iyi hizmet etmeye çalıştılar.
Karşıyaka bir sevdadır. Ne istediğimizi de bilmek lazım…
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!