Çocukluğumdan beri güzel sanatlara dair ne varsa ilgimi çeker. Kendimi bu anlamda bir şeyler yapamamam nedeniyle de hep eksik hissetmişimdir. Ancak iyi bir izleyici olma yönümü ve takdir etmesini bilen tarafımı geliştirebildim. Gerçi cerrahi girişimlerin de sürrealist bir yani yok değil ama kastettiğim tabii ki çok daha farklı şeyler... Tam zamanını hatırlamıyorum! Belki de aylar öncesiydi ve taa o zamandan beri bu konuda bir şeyler yazmak istiyordum aslında; Karşıyaka St. Helen Kilisesi önünden geçerken bir gün dikkatimi çeken bir şey oldu..!!
Oldum olası St. Helen kilisesi gerek mimari yapısı nedeniyle, gerek farklı ırk, dil, dinden insanların bir arada barış içersinde yaşayabilmesinin sembollerinden biri olması nedeniyle, gerekse hangi dinin olursa olsun yaratıcı güce ulaşmanın bir vesilesi olan Tanrı'nın evi olarak nitelendirilebilecek tüm yapılara duyduğum saygı nedeniyle ilgimi çekmiştir... Bir gün önünden geçerken kilisenin ön cephesinde sağ taraftaki duvarda oldukça silik ve duvarla aynı renkte, duvara oyularak yazılmış bir yazı gördüm. ''Architecte Raymond C. Péré'' yazıyordu. Doğrusu hem hoşuma gitti kilisenin mimarının adını tesadüfen de olsa öğrenmek hem de merak ettim kimdir bu Raymond C. Péré?! Araştırdım ve kendimden utandım..! Kendi çapımda okumaya ve yeni şeyler öğrenmeye meraklı biri olduğumu zanneden ben, meğer ne kadar da önemli bir şahsiyeti bu güne kadar hiç duymamışım diye hayıflandım...
4 Mayıs 1854 günü Fransa, Landes- Rokfor de Marsan doğumlu (doğum yeri için Alsancak-eskinin Punta'sı diyenler de var!)... Babası bir duvar ustası ve inşaatçı. Kendisi de ilk olarak babasıyla çalışmaya başlar ve 1877'de Bordeaux Güzel Sanatlar Okulu'nda psikopos bir mimar tarafından mimarlık üzerine eğitilir... 1880 yılında İzmir'de sözleşmeli olarak Fransızca öğretmenliği yapan bir arkadaşının sözleşmesinin son yılında kendisinden yerine bakması ricasında bulunması vesilesiyle geçici Fransızca öğretmeni olarak İzmir'e gelir... Gelişinden 2 yıl sonra da kendi işine dair bir yer, yani bir mimarlık ofisi açar. Bu esnada her gence olduğu gibi onun da kalbini çalan birisi olur; İtalyan ve Fransız kökenli, İzmir'in seçkin bir levanten ailesinin kızı Anais Russo... Bu aşk 1882 ya da 1883 gibi evlilikle taçlandırılır ve sonrasında da bu evliliğin meyveleri olan kimi kaynaklarca 8, kimine göre 9 ve hatta kimi kaynaklara göre de 10 çocuk sahibi olurlar. Bu çocuklardan ikisi de sonradan mimar olacaktır. Gerçi Raymond Charles Péré için yalnızca mimar nitelemesi yeterli olmayacaktır. Kendisi aynı zamanda ressam ve heykeltraş gibi vasıflara da sahiptir! O zamanlar İzmir'de oturdukları evlerinin bu günkü gazi kadınlar sokağında olduğu rivayet ediliyor... Ailesiyle birlikte 15 Ekim 1929 gününe, yani ölümüne değin İzmir'de ikamet edip bu şehre unutulmaz eserler bırakmıştır. Naaşı ise Marsilya'da katolik mezarlığına defnedilmiştir... Ölümünden sonra ise ailesi 1934'de Fransa-Marsilya'ya göçmüşler...
Kendisini, İzmir'in ilk ve en önemli koruyucu aziz kişisi olarak kabul edilen St. Polycarpe'ın ''aciz hizmetkarı'' olarak niteleyecek düzeyde dindar bir yapıdaydı. Bunun da tesiriyle eserlerinin önemli bir bölümü dinsel yapılar üzerineydi... Tabi ki de yapmış olduğu nice özel evler de mevcuttu ve yaptıklarının tamamı mimari estetiğin önemli örnekleriydi. Pek çok sivil toplum kuruluşunda da vazife yapan ve Fransa Başkonsolosluğunun resmi mimarı ünvanına da sahip birisiydi. Ölümünden sonra Fransa devleti tarafından onur lejyonu ile ödüllendirilmişti...
Peki onu İzmir için farklı kılan neydi? Tabii ki ardında bıraktığı ve İzmir'in hem sembolü olmuş hem de karakterini oluşturan unsurlar arasında çok değerli konumlara sahip eserleri... Benim tesadüfen St. Helen kilisesi duvarında adını görerek başladığım araştırmam beni meğerse İzmir Saat Kulesi'nin mimarına ulaştıracakmış da haberim yokmuş!!! Evet bugün için tüm dünyada İzmir'le özdeşleşmiş en başta gelen sembolü olan saat kulesinin mimarından bahsediyorum... Adını duyan, bilen kaç kişiyiz acaba?! 14 Ağustos 1900'de, 1700 Osmanlı altın lirasına saat kulesi inşaatı projesinin Raymond Charles Péré'ye verilmesi kararı alınır ve gösterilen çaba, verilen emeklerin karşılığı olarak saat kulesi 1 Eylül 1901'e yetiştirilir. Yani 2. Abdülhamid'in tahta çıkışının 25'nci yıldönümüne... Aynı dönemde aslında ikinci bir proje daha vardır... 25 musluklu olarak tasarlanan sekizgen havuz inşaası... Ancak bunun inşaası yarım kalır ve ne yazık ki 1950'lerde sarı kışla ile birlikte ortadan kaldırılır. Saat kulesi ise kuzey afrika'ya özgü, endülüs tarzı mimarisi ve 25'nci taht yılına atfen 25 metre yüksekliğiyle günümüzde de İzmir'in birinci derecede sembolü olarak varlığını sürdürmekte...
Yıl 1904... İtalyan kökenli ve Karşıyaka'nın önde gelen levantenlerinden Nicola Aliotti tarafından arazisi bağışlanıp, 2. Abdülhamid'in izin fermanı ile inşa edilen St. Helen kilisesi de günümüzde hala katolik cemaatine hizmet etmekte olup, 1929 Karşıyaka doğumlu eski Fransa Başbakanı Edouard Balladur'un da (1993-1995 yılları arası görev yaptı) vaftiz edildiği kilisedir. İç dekorasyonunda pek çok aziz heykelleri, Hz. İsa'nın yaşamını anlatan sahnelerin yer aldığı panolar ve Karşıyaka'nın Hollanda asıllı levanten ailelerinden Van Der Zee'lerin genç yaşta kaybettikleri çocukları (Carol ve Valdemar) anısına birer yazıt bulunmaktadır...
Durun daha bitmedi..! Eserleri bunlarla sınırlı değil ama kendisinin ne adını ne de bir fotoğraf ya da büstünü bulabileceğiniz yer ise neredeyse yok denilecek durumda maalesef... 1908'de bugünkü Alsancak Devlet Hastanesi acil servisi olan ve o zamanlar kilise vakfı tarafından inşa ettirilen Fransız Hastanesi de onun eseri!
1625'de inşa edilen ve İzmir'in en eski kilisesi olan St. Polycarpe kilisesinin genişleme ve restorasyon çalışmalarında da 1894-1899 yılları arasında bulunan Raymond C. Péré belki de ilerde kendisine yapılacak olan vefasızlığı hissetmiş olacak ki bu kilisenin iç duvar resimlerinde (fresk) kendisini ve kızını küçük birer ayrıntı gibi de olsa resmetmiştir... St. Polycarpe'ın fresklerinden ''St. Polycarpe'ın şehit edilişi'' adlı freskte daha sonra aziz ünvanını alacak olan St. Polycarpe'ın milattan sonra 155'de Kadifekale'deki antik stadyumda Romalılar tarafından öldürülmesini resmederken kendisini de elleri bağlı ve çaresizlik içinde olanı biteni izleyen bir Capusen rahibi olarak çizmiştir. Bu resim bu gün için elimizde mevcut olan tek Raymond C. Péré resmidir!!! Yine bir diğer fresk'de de ''Azize Anna ve çocuk Meryem'' sahnesinde kızı Marié Péré'yi çocuk Meryem olarak görmekteyiz...
Bunca şeyi tek bir adam için yazmış olmam belki de çoğunuzun garibine gitmiş olabilir! Ancak şehirleri şehir yapan en temel unsurlardan birisi de mimari karakterleridir. Bu açıdan verilebilecek pek çok örnek arasında belki de en başta geleni Barcelona'dır ve Barcelona'nın adı daima ünlü mimar Gaudi ve eserleriyle yan yana anılır... Dolayısıyla sadece vefa göstermek gereği açısından değil, aynı zamanda da turistik ilgi çekebilme açısından da Raymond C. Péré'nin adını yeniden canlandırsak, İzmir adının yanına koysak belki de en azından Fransız turistlerin ilgisini çekebiliriz! Hatta dünyaca ünlü eyfel kulesinin fransız mimarı ''Gustave Eiffel'' in İzmir'de eyfel kulesinden de önce inşa ettiği Basmane Garı Binası (1876) ve Konak Piér de (1890) bu anlamda faydalanabileceğimiz diğer eserler olarak İzmir'in tanıtımında ve turist çekmesinde değerlendirilebilir...
Kaldı ki bugün için az biraz bile şehre katkısı olanların bir yerlerde bir şekilde adının yaşatılmasından büyük mutluluk duyan birisi olarak İzmir'in sembolünün yaratıcısı olan Raymond Charles Péré'nin de adının yaşatılmasını bir gereklilik olarak görüyorum. Yaptığı eserlerin tamamının tespiti mümkün olamayacak kadar fazla olan Péré, Alsancak ve Buca'da ikamet eden levanten aileler için de pek çok ev ve mimari tasarıma imza atmıştır ( Birinci kordondaki şimdiki Alman konsolosluğu ve yanındaki bina bilinenlerden ikisi...) Yine Köprü semtindeki Ayşe Mayda Konağı da 1895-1907 yılları arasında İzmir'de valilik yapan Mehmet Kamil Paşa'nın oğlu Sait Paşa için Raymond C. Péré tarafından inşa edilmiştir!
Yazımın başında da belirttiğim gibi benim de tamamen bir tesadüf neticesinde adını öğrendiğim ve bu şehrin bir evladı olarak bugüne kadar duymamış olmaktan dolayı hicap duyduğum Raymond Charles Péré'yi en azından buradan satırlarıma taşımayı kendime bir görev edindim. Ve hala inanamıyorum koskoca bir şehrin sembolüne imza atan ve hatta sadece bununla kalmayıp nice kalıcı, nice güzel eserler bırakan böylesi bir şahsiyetin adının en azından bu şehrin insanlarına öğretilmemiş olmasına, yaptıklarının anlatılmamış olmasına... Zararın neresinden dönülürse kardır! En azından bundan sonraki nesiller için, İzmir'e bir sembol armağan eden Raymond Charles Péré'nin tanıtılması gereği yerine getirilirse ve bu yazımla bunda küçücük de olsa bir katkım olursa ne mutlu bana..!
Sağlıcakla kalın...
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!