Hasta şiddetli karın ağrısıyla acil servise gelir. Doktorların yaptığı muayene ve tetkikler neticesinde tespit edilen durum ameliyat gerektirmektedir. Cerrah ameliyatı yapar, hasta şifa bulur... Yakınları ve hasta dua eder ''Allahım sana şükürler olsun iyileştirdin''..! Kısa bir süre sonra hasta nekahat döneminde uyması gereken bazı kısıtlamalara uymaz ve ameliyat yerinden fıtık gelişir. Önceki durum yaşamını tehdit eden bir durum olup çözülmüşken, yeni gelişen bu durum ise daha masum ve acil ameliyat gerektirmeyen, hastanın ilk ameliyat sonrası yanlışları nedeniyle gelişen bir durumdur. Yakınları ve hasta bu kez ''lanet olsun şu doktora ne biçim ameliyat yapmış'' der..! Tabi ki de canım, doğrusu bu değil mi; iyi olur Allah'tan, kötü olur doktordan... Şu doktorlardan nefret ediyorum!
Yolda gasp amaçlı önü kesilip dört beş yerinden bıçaklanan hasta acil servise getirilir. Hemen ameliyata alınır. Oluşan organ yaralanmaları onarılır. Ancak hastanın yaralanması ağır, yaşı ileri ve genel durumu bozuktur. Mevcut hasar tamir edilmesine karşın hasta ameliyat sonrası dönemde yaşamını kaybeder. Hasta ve yakınları ''sen öldürdün hastamı doktoooor'' diye feveran ederek saldırır..! Bıçaklayan mı?! Onun hastanın ölümüyle ne alakası olabilir ki, doktor dururken..!... Şu doktorlardan nefret ediyorum!
Doktor blok nöbet tutmak durumunda kalmıştır. Yani iki gün üst üste hastaneden çıkmadan çalışmayı sürdürme! İkinci günün son 4-5 saatine girilirken ve öncesindeki 40-45 saat boyunca bir dakika uyumadan belki de 100'den fazla hasta bakmışken , yanısıra üst üste ameliyatlar yapmışken bir ara bir boşluk yakalar ve nöbet alanındaki bir koltuğa bir kaç dakikalığına oturur. O sırada gribal enfeksiyonu olup da poliklinikte sıra beklememek için acil sevisi gereksiz yere meşgul edip, reçetesini yazdırmaya bir hasta gelir ve doktorun o an için henüz yeni oturmuş olan haline şahit olur. ''O hoo ooo bizim vergilerimizle sen maaşını alıyorsun, bir de beni karşılayacağına oturmuş orda keyif çatıyorsun'' der, üstelik aslında kendisinin şikayetine bakacak doktora değil de acil ameliyattan yeni çıkmış olan cerraha..! Bunu diyen de yeşil kartla bakılan birisi (vergi konusuna atfen sosyal güvencesini belirttim)..! E doktor da vergiden muaf ya (sanki)!Şu doktorlardan nefret ediyorum!
Hastanın kötü huylu hücre içeren guatr rahatsızlığı vardır. Ameliyatının incelikle ve hiç bir doku bırakmadan yapılması halinde tamamen tedavi olup bu illetten kurtulacaktır. Büyük ve pek çok komplikasyona açık bir ameliyat, uzun saatlerin ardından başarıyla sonuçlandırılır. Cerrah bunun verdiği manevi hazzı daha yaşayamadan, henüz teri kurumamışken ameliyathane personelinden gelen bir bilgiyi edinir. Hasta yakınları ameliyat sırasında kendisinden ara ara ameliyathane önüne gidip de durumun nasıl olduğu konusunda kendilerine bilgi vermesini bekleyip, cerrah iki eli kandayken niçin ara verip onların yanına uğramamış diye ''bakanlığa kadar şikayette bulunacam, nasıl iştir bu'' şeklinde ortalığı birbirine katmıştır..! Şu doktorlardan nefret ediyorum!
Yolda yürürken yanından geçen veya asansördeyken yanında duran ya da toplu taşıma araçlarında önünde-arkasında bulunan ter koksa rahatsız olup yüzünü buruşturan temiz, titiz insanlarımız polikliniğe gelip de doktorluğun doğası gereği muayene esnasında, yani vücuda temasın kaçınılmaz olduğu esnada kendilerinin ter kokması, kirli olmasını ise ''hastayım ben, sen de doktorsun işin bu'' mantığıyla kendilerine hak görürler..! Öyle ya doktor demek pisliği yalayıp yutup susması gereken insan dışı bir mahlukat! Şu doktorlardan nefret ediyorum!
Poliklinikte içerde muayaene edilen hastanın muayenesi esnasında poliklinik odasının kapısı açılır ve bu, içerde hasta olduğu bilinirken yapılır. Çünkü bunu yapan sıradaki hastadır ve maksat diğerinin bir an önce çıkartılmasını, kendisinin alınmasını sağlamaktır. Doktor ''hastam var şu an, sıranız gelince alınacaksınız'' der. Kapı kapanır, kapı önü homurdanmaları sesin içeri gideceği dozda başlayıverir; ''bir hasta bu kadar saatte mi muayene edilir'' diye... Derken sırası gelir... Bir önceki hasta kadar netameli bir durumu olmadığından rahatsızlığına dair yapılması gerekenler hakkında daha hızlı bir karara varılabilmiştir. Bu kez de ''doktor benimle hiç ilgilenmedi, iki dakkada kapı dışarı edip doğru düzgün muayene bile etmedi'' söylenmeleri arasında poliklinik odası terk edilir... Peki ya kendisi içerdeyken onun da daha uzun bir zaman ayrılmayı gerektiren bir durumu olsaydı ve yine kapı açılıp bu kez kendisinden bir sonraki hasta homurdansaydı ''bir muayene bu kadar mı uzun sürer'' diye... Ne hissederdi acaba?! Hep şu doktorların yüzünden... Şu doktorlardan nefret ediyorum!
Hasta kıl dönmesi ameliyatı olmuştur. Taburcu edilmiş ve hafta sonu gelmiştir. Günlerden cumartesi, saat akşamın 9'u... Doktor evinde misafir ağırlmaktadır. İcapçı ya da nöbetçi olmadığı ender anlardan birinde normal bir insan gibi, işine dair konulardan biraz olsun uzaklaşıp vakit geçirebileceğini zannettiği bu nadir anın tadını çıkarmak isteğiyle yanıp tutuşmaktadır... Hastayla arasında hiç bir maddi çıkar ilişkisi yani ''sana ben para verdim, seni satın aldım'' zihniyetine maruz kalacağı bir durumu da yoktur! Ancak cep telefonu (her nasılsa doktorun cep telefonu numarasına bir şekilde illa ki ulaşılır!) çalar o an! Telefonunu açar ve basitçe bir kıl dönmesi operasyonu geçiren hasta telefonda kendisine poposu üzerine oturup oturamayacağı hususunda ne dediğini hatırlayamadığını söylemektedir! Hayati bir durum yok, günlerden cumartesi, saat akşam 9..! Doktor, ''herhalde mahkemesi süren vatandaşlar da davanın seyri hakkında bilgi almak için cumartesi geceleri hakimlerini cep telefonundan arayıp bilgi alıyorlardır'' düşüncesiyle kendini rahatlatır, cevabını verir ve o gevşemeyle beraber konuklarıyla neşe dolu bir gece geçirir..! Okuma süresine, yapılan işin hayatiyetine bakılarak yapılacak bir kıyaslamada hakim-doktor arası bir fark var mı, varsa da hangi tarafa doğru pozitif yönde ağır basar bu fark bir düşününüz lütfen! Ve az önce verdiğim gibi bir örneği herhangi bir vatandaş hakimine yönelik yapabilir mi ya da bir üst paragrafta anlattığım anekdotta olduğu gibi, bir duruşma sürerken mahkeme salonun kapısını açıp da bir müdahalede bulunabilir mi herhangi bir vatandaş?! Ama çok pardon ya, statü veya yapılan işin ciddiyeti anlamında neyle neyi kıyas yapma cüretine girmişim di mi ama... Şu doktorlardan nefret ediyorum!
Hasta gelir, ameliyatlık bir durumu vardır... Niçin ameliyat olması gerektiğinden tutun da, ameliyatın nasıl bir anestezi altında yapılacağı, hastanede kalış süresi ve ameliyat öncesi yapılacak işlemler, prosedürler, olası komplikasyonlar vs gibi hastanın bilmesi gereken her şey anlatılır... Doktor mutludur iyi hizmet vermenin başlangıcı iyi bilgilendirmeyle başlar düşüncesinden yola çıkarak... Ancak hastanın yüzünde hala tatmin olmamış bir ifade vardır! Doktor sorar; nedir? Hasta cevaplar; ''ameliyatım nasıl yapılacak?''... 6 ila 7 sene kadar tıp fakültesi, ardından yapılan 5 yıl civarı ihtisas eğitimi ve akabinde usta-çırak ilşkisinin daim olduğu bir meslek olmasına istinaden pratik anlamda devamlı eğitimini sürdürüp yeni tekniklere adapte olma çabasıyla geçen süreç ve hastanın bu ameliyatı nasıl yapacağınızı orada kendisine 5-10 dakikada anlatmanız yönündeki beklentisi!!! Anlatamazsın ki..! E bu durumda ne demek lazım?! Şu doktorlardan nefret ediyorum!
Hasta 90 yaşındadır ve terminal dönem (yani ileri ve tedavi edilemez safha) akciğer kanseridir... Tüm ailesi, yakınları, eşi-dostu artık malum sona psikolojik olarak hazırlanmışlardır... (Her ölüm erken ölümdür ve söz konusu sevdiğin biriyse mutlak kabullenme öyle bir anda olabilecek bir şey değildir o ayrı!) Derken hastalarının durumu ağırlaşır. Artık yapılacak bir şey olmadığını bilseler de en azından biraz sıkıntısı rahatlatılır düşüncesiyle acil servise getirirler... Acil doktoru hastalarına bakar, ilk müdahalelerini yapar ve ilgili branş hekimi olan göğüs hastalıkları uzmanına da kanaat bildirmesi için haber verir. Uzman doktorun çağırılmasının üzerinden daha 5 dakika bile geçmeden hasta artık iyice kötüleşir, savaşmayı bırakır ve hakkın rahmetine kavuşur... Zaten gelecek olan uzman doktorun da konuya dair yapabileceği bir şey yoktur aslında! 90 yaşında, terminal dönem akciğer kanseri olan hastanın yakınları ''eğer uzman doktor zamanında gelseydi hastamız yaşayacaktı, dava edicem sizi, başınıza yıkacam bu hastaneyi'' şeklinde son derece haklı!!! çıkışlarını yaparlar tabi ki..! Hiçbir ciddi rahatsızlığı yokken!!, gençliğinin baharında!! vefat eden hastalarına rahmet diler, hastanın yakınlarına da sihirli değneğiyle gelip de sonsuza dek yaşatabileceği yerde gecikmesi nedeniyle bunu yapamamış olan doktorun ayıbından dolayı sabırlar dilerim... Şu doktorlardan nefret ediyorum!
Hasta polikliniğe gelir. Doktor ''buyrun şikayetiniz nedir'' der. Hasta ''sen bana rapor verebilir misin?'' der. Buradaki doktorun hastaya siz'li hitabına (en azından ben öyle yapıyorum), hastanın ise senli benli muhabbete girmesine de ayrıca dikkat çekmek isterim! Doktor ne kadar da halktan uzak, burnu büyük bir ukala ki hastasına karşı siz'li hitaplarla mesafe koymaya çalışıyor öyle değil mi!!! Oysa ki hastanın hitabı ne kadar da güzel, içten ve samimi öyle... Mahalleden çocukluk arkadaşına seslenir gibi, ya da askerlik arkadaşıyla konuşurmuşcasına sıcacık, sımsıcak ve hatta vıccık vıcıkk... Oooh ne ala! Terbiyesiz olan doktor... E bir de rapor talebine ''bir rahatsızlık olmadan rapor veremem, yasal değil'' diyecek olursa, iyice edepsiz iyice insanlıktan nasibini almamış demektir o doktor..! Yahu adamcağız ya o tarihlerdeki mahkemeye çıkması gereken bir davadan kurtaracak kendini ya da ailecek gideceği tatilin önceden o tarihlere ayırttığı rezervasyonunun yanmamasını sağlayacak... Ne halden anlamaz bir tipsin sen a doktor..! Şu doktorlardan nefret ediyorum!
Hastalarına şartlar ne olursa olsun sevgi ve şefkatle yaklaşan, işini aşkla yapan meslektaşlarıma, doktorun da insan olduğunu unutmadan kendisi için elinden gelenin en iyisini yapmaya çalıştığına duyduğu inançla sağlığını emanet eden herkese selam ve sevgi ile...
Sağlıcakla kalın...
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!