Poodle ya da Fransız kanişi olarak da bilinen cins... ''0'', ''1'' ve ''2'' numara olanları var. Boyutlarına göre... Benimkisi 1 numara. Hem boyutu itibariyle hem de benim için manevi olarak... Evet köpeğimden bahsediyorum... 5 yaşını şubat ayında doldurdu. Her bir köpek yılı insan yılına göre yaklaşık 7 yıla tekabül ediyor derler... Bu hesaba göre de benimkisi yaş 35 yolun yarısı diyebilir yani... Nice nice yıllar birlikte olabilmek en büyük dileğim tabi ki... Yalnız geçen gün ramak kaldı ölüyordu! Hatta birlikte ölüyorduk..! Bu dünyada başlayan beraberliğimiz öteki tarafta da eş zamanlı olarak sürmeye devam edecekti. Belki de biraz erkenden..! Ne mi oldu? Sadece rutin gezintilerimizden biriydi ve sadece rutin olarak hep yaptığımız gibi sahil yolundan karşıya deniz kıyısına geçmekti yaptığımız... Daha doğrusu geçmeye çabalamak...
Eskiden Alaybey'den başlar, eski Karşıyakalıların kara Bostanlısı olarak bildiği yere kadar babamın elinden tutar sahilden güvenle ve mis gibi deniz havasını tenefüs ede ede yürürdük... Gürültü patırtı olmadan, toza toprağa bulanmadan, (çaktırmadan ve genelde gece operasyonlarıyla da olsa) sökülen ağaçların bıraktığı boşluklara hüzünle bakmadan... Huzurla... Karşıyaka'da yaşamanın ayrıcalık olduğunu sonuna kadar hissederek... Şimdilerdeyse huzur kenti, oldu bir ızdırap kenti... Gerçekten Karşıyakamızın son hallerini gördükçe içim acıyor...
Son derece basit bir eylemdi benimkisi... Köpeğimle, taa çocukluğumdan beri alışık olduğum gibi, Karşıyaka sahilimizden yürüme isteği... Peki nasıl oldu da az kalsın tahtalı köyü boyluyorduk! Çünkü sahil tarafına geçemedik bir türlü... Daha doğrusu nasıl geçeceğimizi bilemedik..! Bakındık durduk ikimiz de... Bazen acaba ulaşabilecek miyiz heyecanıyla denize... Bazen de hay Allah ya ne yapacaz şimdi dercesine birbirimizin gözlerinin içine... İkimiz de kabullenmek istemiyorduk adeta... Artık Karşıyaka'da deniz olmadığını..!
Van Der Zee köşkünden Girne caddesine kadar sahilde artık hiç bir trafik lambası kalmadığını ve o mesafede deniz tarafına geçmek isteyenlerin bu uğurda canını feda etme riskini göze alması gerektiğini anlamıştık köpeğim Buddy ve ben... Döndüm ve Buddy ile son bir kez daha göz teması kurduktan ve onun gözlerinde de kesinlikle Karşıyaka sahilimize ulaşmalıyız bakışını gördükten sonra hamlemi yapmaya karar verdim...
Nikah Evi'nin karşısındaydık... Yolu iyice bir gözlemledim... Şayet solumdan akan trafikte bir boşluk yakalarsam sağ taraftan İzmir yönüne doğru akan trafikte (akşam saatleri de olması dolayısıyla) o kadar da bir yoğunluk olmadığını gördüm... Hatta sağdan gelen karşı şerit yolun o esnada tamamen boş olduğunu gördüm... Daha doğrusu gördüğümü zannetmişim... Çünkü soldan gelen araçlar arasında (Buddy'i kucağıma alarak depar atmam halinde karşı şeridin oraya kadar bir kazaya maruz kalmayacağımı düşündürecek) bir boşluk yakalamanın verdiği heyecanla atıldığım ve bunu da tam başardığımı sandığım esnada bir de baktım ki sağ taraftan bir araç bize uzun uzun korna çalıp acı acı fren yapmakta... Tabi ben ve Buddy de şapşal şapşal bakmaktayız o anda... Meğer soldan gelen normalde çift şerit (hatta üç şerit ama biri otopark gibi kullanıldığından iki şerit olarak nitelendirilebilir) gidiş yolunu ikiye bölüp birini gidiş, birini de İzmir tarafına dönüş yolu yapmışlar... E iyi hoş da normalde yine çift şerit İzmir yönüne olan yolun üzerinde niçin bir işaret levhası vb gibi bir şey yok..! Orası da gayet de güzel, asfaltlanmış, misler gibi kullanılabilecek yol görünümünde!!! Bir de o noktada normalde var olan trafik lambalarının da sökülmüş olduğunu hesaba katacak olursak, Buddy ile benim içine düştüğüm durum adeta teamüden adam (+köpek) öldürmeye teşebbüs gibi planlı programlı bir durumdu sanki..!!
Neyse ki bize doğru gelirken uzun uzun korna çalıp, acı acı fren yapıp, benim şapşal şapşal bakışlarıma maruz kalan aracın sürücüsü bir kadındı... Yani daha yavaş, daha kontrollü araba kullanan ve kalkıp da bana direkt küfür, hakaret vb gibi içerikli hücumda bulunmayacak nitelikte birisiydi... Velhasıl kelam, Buddy ve benim henüz bu dünyada yaşanacak zamanımız varmış ki ucuz atlattık... Yalnız bundan sonrasını düşünüyorum da..! Acaba nasıl bir halet-i ruhiye içinde olmalıyım.!? Uğruna canımızı feda etme pahasına, Karşıyaka sahilimizden mahrum kalmamak için her türlü riske girmeye devam etmeyi hırs mı yapmalıyım, yoksa bundan böyle artık Karşıyaka'da deniz yok düşüncesine kendimi adapte mi ettirmeliyim.!? Hele ki sahile koca koca ve hareketli bir bariyer örecek olan adına tramvay denilen vagonlar da işlemeye başlayınca..! Sahi sizce ne değerli okurlar? Karşıyaka'da hala deniz var mı!?!?
Sağlıcakla kalın...
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!