80’li yıllar ilkokul yıllarımı geçirdiğim zamanlardı. Kısa aralıklarla; çocuk aklımla bile bazı şeyleri idrak edebileceğim düzeyde ülkemizdeki karışıklıkların ve hemen akabinde sular durulduğunda dünya üzerindeki pek çok yeniliğin gecikmeli olarak ülkemize girmesinin yarattığı değişime adaptasyon çabasının birbirine karıştığı yıllardı... Toplumun aile yapısında bile yaşam tarzı farklılaşmaya başlamıştı. Herkesin öncelikleri de farklılaşmaya başlamıştı. Kimisi ülkemize yeni yeni giren teknolojiye ulaşabilme çabasında, kimisi kısa yoldan zengin olmanın derdinde, kimi daha iyi giyinmek kimi daha güzel dans etmek vb... derdindeydi! Sonuç olarak apolitikleştirilen bir neslin biraz da kestirme yoldan, kaçırdığını düşündüğü, batıda uzun zamandır var olan yaşam tarzını tam da sindiremeden uygulama çabası ayyuka çıkmıştı adeta...
Derken ülkemizin başına önceleri bu denli büyük boyutlara geleceği belki de tahmin edilemeyen terör belası musallat oldu. Ülke olarak şehit vermeye ve bunun üzünüsünü yaşamaya başlamıştık. Hele ki o vatan evlatlarının aileleri... Ateş düştüğü yeri yakar! Farklı farklı kökenlerden ancak aynı bayrağın altında yaşamaktan onur duyan pek çok ailenin içi yanıyordu artık...
Yıllar geçmeye devam etti, 90’lar ve 2000’lerin belki ilk çeyreğine kadar toplumsal farklılıklarımız da sürmeye ve hatta ekonomik anlamda ise bu farklar iyice artıp belirginleşmeye başladı. Toplumun bir kesimi toplu taşıma araçlarında balık istifi gidip ekmek parasını çıkartmaya çalışırken, bir kesim de son model araçlarıyla ve özel şoförleriyle holdinglerinin başına gidiyorlardı... Farklı farklıydık gerçekten! Bu farklar nedeniyle çoğu zaman içten içe maddi durumu kötü olan iyi olana, muhafazakar giyinen dekolte giyinene, dindar olan camiye gitmeyene kızıyordu büyük ihtimalle..! Ama içten içeydi bu ve asla bir kin-nefret duygusu boyutunda değildi! (Ne yazık ki 2000’li yılların ikinci çeyreğinden itibaren toplumun tamamında olmasa da büyük bir kısmında bu duygular keskinleşmeye, kin-nefret çerçevesinde yaşanmaya başladı). Bu farklılıkların yarattığı kızgınlıkların da bir sınırı vardı o yıllarda ve bu sınırı belirleyen bir takım temel unsurlar var ki herşeye rağmen günümüzde de nispeten de olsa varlığını sürdüyor. Bizi biz yapan, millet yapan değerler...
Ortak tarihimiz olduğu ve bu tarihi yazarken sergilenen birliktelik bilinci, özgürlüğümüze kast edecek dış mihraklara karşı ne kadar farklı olsak da anında bir olabilme bilinci, özgür Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu lideri Mustafa Kemal Atatürk’e duyulan ortak saygı ve ırksal köken farkından bağımsız olarak aynı vatanda aynı bayrak altında özgürce yaşamanın mutluluğunu temsilen söylenmiş olan ‘’ne mutlu Türküm diyene’’ sözünü gocunmadan hep birlikte haykırabilme gururu, istiklal marşımız ve bunlar gibi nicelerini sayabileceğimiz farklı farklı olsak da gereğinde bir olabilmenin harcı olan değerlerimiz mevcut... Biz bunlarla bir aradayız, biz bunlarla güçlüyüz, biz bunlarla millet olma bilincimizi unutturmaya çalışanlara karşı sımsıkı bir arada durup bu bilinci daima canlı tutuyoruz. Onca darbeye, pek çok konuda yabancı ülkelerin bize karşı takındığı onca olumsuz tavra, teröre, böl-parçala-yönet zihniyetine karşı bu gün hala Türkiye Cumhuriyeti ayakta durabiliyorsa bunun nedeni sahip olduğumuz farklılıkları ortak değerlerimizle birarada tutabilmemizdendir! (her ne kadar bunları silip atmaya yönelik yoğun çabalar sürmekte olsa da). Bu değerlerimize sahip çıkmaksa hepimizin, tüm Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının görevi olmalıdır. Önceden olmayan, fakat üzülerek söylüyorum ki, görüş farklılıklarına dair artık var olan kin-nefret duyguları bir kenara bırakılmalıdır. Bir takım değerlere sahip çıkmak için ille de devletten talimat beklenmemelidir. Zaten daha güzel olanı kimsenin zorlaması olmadan içinden gelerek bir takım değerleri sahiplenmektir ki Karşıyaka’daki ‘’Atakent Erdoğan Kibarer Ortaokulu’’ öğrencileri de böyle yapmışlardır ‘’andımız’’ konusunda...
‘’ANDIMIZ’’ bizi biz yapan değerlerden bir tanesidir sayın müdürüm..! Hadi; ‘’BURASI KARŞIYAKA’’ diyerek o müdür beyin odasının kapısına andımız’ı asan düşüncenin etrafında kenet olalım ve her zaman gurur duyduğum Karşıyakalılığımla bir kez daha gururlanmamı sağlayan o yazıyı ‘’BURASI TÜRKİYE’’ şekline çeviren bir gelişmenin yeni kıvılcımı sayalım... Ortak değerlerimize en fazla sahip çıkmamız gereken şu günlerde olmadı bu müdür bey, hiç olmadı..!
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!