Toplumla alay edercesine kimi politikacılarca ortaya atılan, “Barış Süreci” lafı ile bu laf ardına düşerek gittiği Diyarbakır’da, esnaf ziyareti yaparak Barış Süreci’ne katkı vermeye çalışan ve bu arada ziyaret ettiği esnaflardan birinin ikram ettiği Şerbet’i içerken;
”Bu Barış Şerbeti olsun” diyebilen politikacıların ve , “Allah Akıl Dağıtırken Kapı Arkasına Saklanarak” hala bu politikacılara güvenip destek verenlere özel not.
Tüm Dünya’da geçerli tanımı ile Savaş; Devletlerin diplomatik ilişkilerini keserek giriştikleri silahlı mücadele, muharebe, harp, cenk olarak tanımlanır.
Durum böyle ve açıklama buysa, Türk Devleti, hangi devletle savaş halindedir?
Bir toplumun başka bir topluma, isteğini benimsetme amacıyla tüm olanakları ve güçleriyle yaptıkları düzenli saldırıdır savaş.
Savaşın bittiğinin bir antlaşmayla belirtilmesinden sonraki duruma da barış deniliyor.
Bir antlaşma imzalanması için karşınızda bir muhatap, devlet yapılanması, imza atılacak bir mekân kalem kâğıt falan olması gerekmiyor mu?
Hangi dağda hangi mağarada hangi inde barış antlaşması imzalayacaksınız?
Savaş burjuva ideologlarının inandırmaya çalıştıkları gibi, insanın mayasında var olan bir şey olmayıp, üretim araçlarının özel mülkiyetinden ve sınıf ayırımından kaynaklanan toplumsal ilişkilerin bir dışa vurma biçimidir.
Savaş açan tarafın, savaşı kazanan tarafın, Politikasını karşı tarafa kabul ettirmesinden sonra alınan kararların uygulanmasında halklar ve devletler arasındaki ilişkilerin, savaşı dışta bırakan bir durumudur Barış.
Bu tanımlamalar dünyanın kabul ettiği ifadelerdir.
Siz, kaybettiğinizi kabullendiğiniz muhatabı olmayan devlet ile Barış antlaşmasını hangi koşullarda, kiminle, nerede imzalamayı düşünüyorsunuz?
Bu antlaşmayı imzalayacağını var saydıklarımızın ikram edilecek olan Barış Şerbeti’ni içerlerken, siz de o mağaralarda bulunacak mısınız?
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!