Tesadüf mü bilmem; Ben Ocak aylarında, geçmişte yaşadığım acılar nedeniyle hep karışık duygular içinde olurum. Her gün korku içinde olurum. Bu Ocak ayını da üzünç içinde yaşıyorum. 45 yıldır yönetiminde olduğum 70 yıllık ecdat yadigarı “İzmir İl Fakirlerine Yardım Derneği”mizde, 45 yıl önce aynı gün Merhum Hasan İkbal ile Mazhar Zorlu tarafından birlikte üye yapıldığımız ve ardından yapılan seçim sonucunda tam 45 yıl süreyle birlikte İzmir’li muhtaçlar için karşılıksız hizmet ve yardımlar ürettiğimiz, en önemlisi, derneğimizin yardımda bulunduğu, fakir fukaralar tarafından “Manevi Anne” sözcüğünün yakıştırıldığı, Derneğimizin Başkan Vekili, merhamet ve iyilik sembolü Nurşen (Cider) Kadayıfçı’yı da maalesef 7 gün önce yine bir ocak günü kaybettik. Ben ve derneğimizin mensupları telafisiz ve tesellisiz bir hüzün içindeyiz. Nurşen Kadayıfçı, 5,5 yıl süreyle hastalıkları nedeniyle büyük bir özenle baktığı Eşi Zeki Kadayıfçı Bey’den tam 5.5 ay sonra hiç beklemediğimiz şekilde rahatsızlandı ve hayata veda etti. Maalesef her şey Yüce Allahın emri; Evlatları Yeşim ve Gökhan ile torunları Merve, Ahmet ve Kaan’a ve “Manevi Anneleri”ni kaybeden İzmir’li muhtaçlarımıza başsağlığı diliyorum. Ocak Ayı, zaten baştan sona acılarla, hüzünlerle dopdolu bir aydır. 24 Yıl önce, 24 Ocak 1993 günü, Ankara’da hain bir pusu sonucunda demokrasi düşmanlarının özel aracına koydukları bombanın patlamasıyla, yıllar öncesinden tanıdığım ve birlikte çalıştığım, Araştırmacı – Gazeteci - Yazar Uğur Mumcu’yu yitirmiştik. Yine; bir 24 Ocak günü, İzmir Belediyesinde Protokol ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü yaptığım yetmişli yıllarda, İzmir Emniyet Trafik Şube Müdürlüğü yapan ve dolayısıyla İzmir için birlikte el ele koordineli çalıştığımız çok sevdiğim kadim dostum Gaffar Okkan’ı da, 16 yıl önce; Diyarbakır Emniyet Müdürü olduğu 2001 yılının 24 Ocak’ında terör örgütünün haince düzenlemiş olduğu bir suikast sonucunda yitirmiştik. Ve; tesadüfe bakınız; 1968 yılında İstanbul Milliyet’te başlayan gazetecilik yaşantımda en büyük desteğini aldığım, “halkla ilişkilercilik” mesleğini seçmemde de büyük katkıları olan ve siyasi yaşamında da Halkla İlişkiler Danışmanlığını üstlendiğim, ağabey kardeş ilişkisi içinde olduğumuz, emsalsiz gazetecilerimizden İsmail Cem’i de mendebur kanser hastalığı yüzünden 10 yıl önce, 2007 yılının 24 Ocak gününde kaybettik. 24 Ocak Salı günü, bu üç değerimizi anacağımız programlar çok önceden planlanmış durumda. İzmir’de düzenlenmiş törenlere mutlaka katılacağım. Ancak geçtiğimiz yıl; 21 Ocak sabahı İstanbul’dan gelen o çok acı haberi hiç unutamıyorum. Ülkemizin en değerli iş adamlarından ve en genç cemiyet ve meslek örgütü önderlerinden, 35 yıldır tanıştığım ve sürekli iletişim içinde olduğum Koç Holding’in Başkanı Mustafa Vehbi Koç’u da çok genç yaşta yitirmiştik. Ardından gelen bir acı haberle de gerçek vatanperver, Tunceli eski Milletvekili Kamer Genç’in ölüm haberiyle bir kez daha kahrolmuştum. Maalesef Kamer Genç’te kendisinden önceki yıllarda mendebur kansere yenik düşmüş Aydın Güven Gürkan ve İsmail Cem gibi aynı kaderi paylaşmışlardı. Evet; Mustafa Koç’umuzu geçtiğimiz yıl “24 Ocak ” ta, öğlen namazı sonrasında İstanbul’da çok Sevdiği Dedesi Vehbi (Koç) Bey’in yanında toprağa vermiştik. Kamer Genç ise; geçtiğimiz yıl İstanbul Kartal’da ki uğurlama töreninden sonra (25 Ocak’ta) memleketi Tunceli’de Ay Yıldızlı Türk Bayrağına sarılı olarak toprağa verilmişti. Geçtiğimiz yıl 56 yaşında geçirdiği bir kalp krizi sonrasında tüm müdahalelere rağmen kurtarılamayan ve yaşama çok genç veda eden Mustafa Vehbi Koç’la ölümünden 35 yıl önce henüz 21 yaşında iken İzmir’de tanışmıştık. O yıllarda yurt dışında eğitim gören Mustafa Vehbi Koç, Dedesi Vehbi Koç’la birlikte <Atatürk’ün 100’ncü Doğum Yıldönümü> onuruna İzmir’de düzenlenen, <1923 İzmir İktisat Kongresi> etkinliklerine katılmış ve Dedesine refakat etmişti. O Devlet etkinliğinde Ben de “İzmir Protokol ve Halkla İlişkiler Müdürü” ünvanımla görevliydim ve etkinliklerin “Devlet Onur Konukları” olarak davet edilen ve çok özel ağırlanan “Vehbi Koç ile Prof. Afet İnan”a mihmandarlık hizmetini yerine getirmiş kişiydim. İşte O günlerde Mustafa Koç’un Sancar Ağabey’i oldum. Programımız çok yüklü olmasına rağmen, Genç Mustafa Koç’un özel ısrarı üzerine bir fırsat yaratıp Koç Ailesinin İzmir’de ki yakın Aile Dostu Arif Kayıra’nın Cadillac marka lüx arabasıyla Karşıyaka’ya gittik ve Atatürk’ün Annesi Zübeyde Hanım’ın Anıt Mezarını ziyaret ettik.
Hiç unutmam; Dede ve Torun birlikte abdest aldılar Anıt Mezarın hemen yanında ki Camide ikindi namazı kıldılar. Namaz Sonrasında da Arif Kayıra’nın davet ettiği Hisar Camii Başimamı Lütfü Görmez Hoca Efendi’nın rehberliğinde Atatürk ve Zübeyde Hanım’ın anılarına kuranı şerif’i dinlediler ve sonrasında da ellerini açarak cemaat la birlikte hatim duasına katıldılar. Ayrıca; vatandaşlara İstanbul Divan Pastanesine hazırlatmış oldukları “külahta şekerler” den de dağıttılar. Ayrılırken de, Camiye, bayağı iyi sayılacak “nakdi bağış”ta bulundular. Dede Vehbi Koç, Prof. Afet İnan Hanım ile Arif Kayıra Karşıyaka Sahilinde ki Tilla Restoran’da otururlarken Biz Genç Mustafa Koç ile birlikte Karşıyaka Çarşısında ki Kitapçı İhsan Özkınay Bey’in dükkanına gittik. Mustafa Koç, Atatürk ve İzmir’le ilgili yazılmış ve yayınlanmış ne kadar kitap varsa her birinden satın aldı. Beni çok ilginç bulan ve çok seven Mustafa Koç ile o günden sonra irtibatımız hiç kesilmedi. İstanbul’da ki yemekli düğününe de davet edildim ve Merhum Arif Kayıra ile birlikte katıldık. İzmir’e her gelişinde ve verilen şirket yemeklerinde Beni daima yanında oturttu. Arif Kayıra’nın vefatından sonra İzmir’le ilgili tüm istihbarat bilgilerini de, Beni arayarak, Benden alırdı. Hastalığım nedeniyle Hastanede yattığım günlerde de, bir personelini görevlendirdi ve Benimle daima ilgilendi. 2015’in son ayında Büyük Efes Oteli’nin önünde karşılaştık. Hava günlük güneşlikti. Mustafa Koç; <İzmir’i ve İzmir’lileri çok sevdiğini, İzmir’de yaşamak isterim.> dedi ve şaka yollu, <Vallahi İzmir’e yerleşen Uğur Dündar Ağabeyi kıskanıyorum. İnşallah Biz de; geldiğimizde, Ailecek kalacak bir yer sahipleneceğiz. > demişti. Mustafa Koç, çok iyi ve çok kaliteli yetişmiş, kültürlü, mütevazi, tevazu sahibi, vefalı, alçak gönüllü, iyi kalpli, merhametli, duygusal, paylaşımcı, dayanışmacı, bilgili, birikimli, akıllı ve işini çok iyi bilen, “tanıdığını hiç unutmayan”, hafızası çok kuvvetli bir kişiydi. Onunla ve Koç Ailesiyle ilgili çok güzel anılarımız oldu. İnşallah bir gün fırsat bulur. Yazarım. 24 Ocak Salı günü anacağımız Uğur Mumcu, iyi bir yazar olduğu kadar, çok iyi bir düşün adamıydı. Türkiye’nin yetiştirdiği en başarılı yazın adamlarından biriydi. Araştırmacı Gazeteciliğin çağdaş önderiydi. “Atatürk’ün Aydınlanma Devrimlerinin” ödünsüz savaşçısıydı. Yaşadığımız günlerin kararmış tablosu içinde Uğur Mumcu’nun yokluğunu şimdilerde daha iyi anlıyorum. 24 yıllık hasretten sonra Uğur Mumcu için Türkiye’nin her tarafında yüzlerce anma etkinliğinin yapılması, kitaplarının çok satması, onun bizleri; ışıklar içinde yatarken de aydınlatmasının belirgin kanıtıdır. Uğur Mumcu’nun ölümünden 2 yıl önce, 31 Ocak 1990 günü kaybettiğimiz terör şehidi Prof. Dr. Muammer Aksoy’un cenazesinde onun çerçeveli fotoğrafını da bizzat Uğur Mumcu taşımıştı. Terör Şehidimiz Uğur Mumcu’yu 24’ncü Ölüm Yıldönümünde ve 15 yıl önce, bir 24 Ocak günü, Diyarbakır’da görevinin başında teröristlerin, korumalarıyla birlikte haince şehit ettikleri Emniyet Müdürü Gaffar Okkan’ı da rahmet ve sevgiyle yad ediyorum. Tesadüfe bakınız; 1968 yılında başlayan gazetecilik yaşamımda Benim en önemli eğitimci rehberlerimden birisi olmuş olan, İstanbul’da Milliyet Gazetesinde aynı odada çalıştığımız, Masam olmadığı için Benimle masasını bile paylaşan İsmail Cem’i de 10 yıl önce 24 Ocak 2007 günü kaybetmiştik. Salı günü; İzmir’in çeşitli yerlerinde düzenlenecek anma etkinliklerine Ben de katılacağım. Bazılarında konuşmalar yapacağım. Yapacağım tüm konuşmalarda Uğur Mumcu ile birlikte Gaffar Okkan ve İsmail Cem’le olan anılarımdan ve hiç şüphesiz Kamer Genç ile Mustafa Koç’dan da bahsedeceğim. 9 gün sonra; önümüzdeki hafta, 31 Ocak Salı günü de diğer bir terör şehidimiz olan; Atatürkçü Düşünce Dernekleri’nin Kurucu Genel Başkanı Muammer Aksoy Hocamızı da 27’nci ölüm yıldönümünde anacağız. Milliyet ve Cumhuriyet Gazeteleri aracılığıyla, Türk Basını’na ve okuyucularına, bilim ve bilgiye dayanan araştırmacı gazeteciliğin, evrensel etik değerlerini öğretmiş olan Uğur Mumcu, basın etiğinin en başında yer alan “ güvenilir olma İlkesini” de ilk kez uygulamış yazarımızdır. Uğur Mumcu; yenilikçi, dürüst, çağdaş ve uygar bir gazeteciydi, Köşe yazılarını yazarken Türk dilini ve imla kurallarını doğru kullanmak için büyük özen gösterirdi. Aynen İsmail Cem gibi onun da masasında, daima “İmla Kılavuzu” ile “Türk Dil Sözcüğü” bulunurdu. Uğur Mumcu’da İsmail Cem’de sadece çalıştıkları gazetelerin çalışanları için değil herkes için, duayen gazetecilerdi. İyi Okurlardı ve iyi yazarlardı. Her ikisi de müstesna gazeteciliklerinin yanı sıra, “örnek insan”, “örnek vatandaş” olarak ta takdir toplamışlardı. Belediye Protokol ve Halkla İlişkiler Müdürü olduğum günlerde, İzmir’de birlikte çalıştığımız Gaffar Okkan, tanıdığım en doğru ve en dürüst Polis Müdürlerinin başında geliyordu. Herkesin yardımlarına koşan, mütevazi ve tevazu sahibi Gaffar Okkan’ın toplum önderliği ve büyüklüğü, tevazuunun ve mütevaziliğinin altında ezilir gibiydi. Kendi işini kendisi yapardı. Emniyetin kendisine tahsis ettiği korumaları ve şoförü bile kullanmazdı. Yemekhanede herkes gibi sıraya girer, yemek tabldotunu bile kendisi alırdı. Kaliteli ve mükemmel ötesi bir Emniyetciydi. Yıllar önce 1969 yılında Beni, yanlış bir eğitimden vazgeçirip, “İletişim ve Halkla İlişkiler” eğitimi yapmaya yönlendiren, “Efkar-ı Umumiye ile Münasebetler” dediği, “Halkla İlişkiler” mesleğiyle ilk kez tanıştıran Abdi İpekci’de; Uğur Mumcu’da, Gaffar Okkan’da ve Muammer Aksoy’da ve mendebur kansere yenik düşüp, ölen İsmail Cem, Aydın Güven Gürkan ve Kamer Genç’de teröre ve şiddete her zaman karşıydılar.
Türkiye olarak; Biz, Hepimiz, terör kurbanı olan değerlerimizin katlediliş yıldönümlerinde ezik ve mahzun durumdayız.
80 ilimizde yüzlerce etkinlikle anılan Uğur Mumcu’nun da, Bedrettin Cömert’in de, Necip Hablemitoğlu’nun da, Muammer Aksoy Hocamızın da, Hrank Dink’in de Bahriye Üçok’un da, Gaffar Okkan’ın da, Ahmet Taner Kışlalı’nın da, Özdemir Sabancı’nın da, Savcı Doğan Öz’ün de, Çetin Emeç’in de ve diğer hepsinin de cinayetlerinde “tetiği çektirenler” belli değildir. Karanlıkların Aydınlanması için yapılan tüm girişimler sanki özellikle karartılmıştır “Demokratik Sivil Toplum Güçleri” olarak, Biz; her fırsatta organize çete terörüyle birlikte, etnik ve dinsel ayrımcılığı, katliamları, şiddeti, magandaizmi ve bireysel silahlanmayı lanetlemek zorundayız. Ocak ayları hep hüzünlü aylardır. Memleketimiz ve İzmir için hizmet etmiş, özellikle İzmir’e eserler kazandırmış pek çok değeri Biz Ocak ayı içinde yitirdik. İnşallah andığımız bu isimlere artık yeni isimler eklenmez. Sadece mevcutları eserleriyle ve anılarıyla anmayı sürdürürüz.
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!