Bu günlerde, Türkiye, iki yüzlü madalyon gibi!...
Kıyasıya bir mücadele içerisinde!...
Dolu dizgin ve hummalı bir yarış!...
Performansı ve kondüsyonu iyi olan, kazanacak!...
Bakalım, bu önemli madalyonu, hangi kazanan, boynuna takabilecek?...
Bir tarafta, "EVET" çiler..
Diğer tarafta, "HAYIR" cılar...
Her iki taraf da, kendisinin doğru düşündüğünü söylüyor.
Karşısındakinin, çok tehlikeli olduğunu, savunuyor.
Hatta;
O kadar ki;
"Geleceğimiz tehdit altında!.." söylemleri, ön plana çıkıyor!...
Açıkçası, bu olumsuzluk içeren söylemler,
genellikle, "HAYIR"cılardan yükseliyor.
Bir telaş, bir korku ve endişe, aldı başını gidiyor.
Sanki, "EVET"çiler kazanırsa, dünya başımıza yıkılacak!...
Türkiye, yok olacak!...Yeniden, padişahlık dönemi yaşanacak!...gibi.
Oysa;
Bence, hiç de öyle değil.
Çünkü;
Ülkemiz, terör belasından kurtulmak, ekonomisini düzeltmek,
siyaset alanındaki kaostan kurtulmak için, iki başlı idare sistemini,
terk etmelidir. Bunun da ön şartı, başkanlık sistemine geçiş olmalıdır.
Geçmiş dönemleri hatırlamamız gerekir.
1960 ihtilalinden sonraki hükümetler dönemini, yaşayanlar hatırlar.
Hükümet ile, Cumhurbaşkanı arasındaki polemikler unutulmamalı.
Cumuhrbaşkanlarının seçilemediği, koalisyon dönemlerinin, sıkıntıları hatırlanmalı.
Anlaşmazlıklar sonucu, art niyetli ve istismarcı kesimlerin,
o kaos içerisinde, nasıl devasa varlık sahibi oldukları, halen belleklerimizde, yaşıyor.
Yakın tarihimizden bir örnek vermek gerekirse;
Bilindiği gibi, 1999 yılı mahalli idare (Belediye başkanlığı, meclis üyeliği ve muhtarlık) ve milletvekili seçimleri, birlikte yapılmıştı.
Ben de, o dönemde, İzmir-Karşıyaka belediye başkan adayı olarak, seçimlere katılmıştım. Ardından, Rahmetli Bülent Ecevit, (DSP), ezici çoğunluğun oyunu alarak, iktidar olmuş, belediye başkanlığı seçimlerinin pek çoğunu kazanmış idi.
Ancak;
2000 yılında, kendisinin başbakan sıfatıyla, Çankaya Köşkünde,
o dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necet Sezer ile polemik yaşaması ve bu konuyu kamu oyu ile paylaşması sonucu, piyasa ekonomisi allak-bullak olmuş, bir gecede, fırsatçı kesimlerin, yüzde üç bin (%3000) faizle para kazandıklarına tanık olmuştuk.
Ayrıca;
Ayni dönemde, İMKB (İstanbul Menkul Kıymetler Borsası) 100 endeksi, 27.000-30.000 lerden, 13.000 lere kadar düşmüş, küçük yatırımcılarına, hezimetler yaşatmıştı. Yani, kısacası, ekonomimiz alt-üst olmuştu...
Bilindiği gibi;
Cumhuriyet Rejimi sisteminde, kuvvetler ayrılığı prensipleri ön plana çıkmakta, TBMM, anayasa mahkemesi, Cumhurbaşkanlığı görevleri, birbirlerinden bağımsız, ancak, silsile, yetki ve prosedür bakımından, birbirlerine karşı sorumlu ve koordineli çalışmaları gereken öncelikli ve hayati öneme sahip kurumlardır. 1960-70'li yıllarda, TBMM'nin dışında, bir de, Senato meclisi sistemi vardı. Daha sonra, bu meclisin gereksiz olduğu düşünülerek, kaldırıldı...
Diğer taraftan;
Yeni Anayasa değişikliğiyle, Cuhurbaşkanına verilecek yetkiler tartışılıyor. Sınırsız olacağından söz ediliyor. Makamını, kendi çıkarları için kullanacağı endişesi, dile getiriliyor. İyi de, Allah aşkına, bir bana söylesin. "DÜNYA KİME KALMIŞ Kİ, YENİ ANAYASA İLE SEÇİLECEK BAŞKAN'A KALACAK?..."Ne bu fesatlık!...Ne bu korku!...Dünya yıkılacakmış da hepimiz altında kalacakmışız gibi bir algı yaratılmaya çılışılıyor, sanki!...
Halbuki;
Başkanlık sisteminde, Cumhurbaşkanı, eskisi gibi, sadece sembolik, "salla başı, al maaşı, yaşa saltanatı!...." imajından kurtulacak. Sorumluluk ve büyük ölçüde, görev yükünün altına girecek. Hatta, şimdiki rahatını, mumla arayacak...
Bir başka konu da;
Seçilme ve seçme yaşının, 18'e indirilmesinin eleştirilmesi endişesi.
iyi işte. Ne güzel. Sanki, 18 yaşındaki gençler, daha lisede okurken bile, kavga döğüş, siyaset yapmıyorlar mı?.Hele hele, üniversiteye girdiklerinde, taraf tutan, kışkırtıcı ve tahrik edic hocalarının, yönlendirmesiyle, kutuplara ayrılıp, siyaset yapmıyorlar mı? Birbirlerine, düşman olmuyorlar mı? Kafaları, karışmıyor mu?.
Oysa;
Bu yeni sistemle, siyasi düşünce ve mücadelelerini, meşru zemin içerisinde, bir meslek gibi icra edecekler. Ben, şahsen, bu konuda, hiçbir rahatsızlık duymuyorum. Tam tersine, gençlerin, yanlış ve taraflı düşünceleri sonucu, birbirleriyle kavgalarının sona erebileceğini, yanlış ve taraflı düşünceleri sonucu, birbirleriyle kavgalarının, sona erebileceğini umut ediyorum...
Ben böyle düşünüyorum...Tamamen, şahsi görüşümdür...Hiç kimsenin, kanaatini değiştirmek, yönlendirmek, etkilemek amacım olmaksızın...Tarafsız biçimde!...
Saygılarımla...
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!