Karşıyaka'da sular durulmuyor ve ben de uzun zamandır basketbol yazısı yazmıyordum. Aslına bakarsanız yazamıyordum. Oynanan son beş maçın dördünün kaybedilmesi, hatta bu gidişatın yaşanacağının sinyallerinin çok önceden alınmaya başlaması beni de isteksizleştirmişti ne yazık ki! Hadi benim dönem dönem isteksiz olma, moral bozukluğuna kapılma lüksüm var ama peki ya bu işten ekmek yiyen, profesyonel olarak bu işi yapan sporculara ne demeli..!
Özellikle son oynanan Tofaş maçından sonra çok şey söylendi oyunculara dair... Tatile erken çıkma isteği de bunlardan biriydi! Böyle bir şey olabilir mi?! Gerçekten bunu düşünmüş olabilirler mi bilemiyorum doğrusu?! Mike Green'in kalkıp da ''kaçıramadığı'' bir serbest atış nedeniyle play off dışı kalınmasını hangi gerekçeye oturtabiliriz bilemiyorum hakkaten! Koçu kenardan kaçır diyor, oyuncu ise kaçırmayı beceremiyor!!! Bu nasıl bir iştir anlamak mümkün değil..! Kimse bana sporun centilmence yapılması gereğinden, yalan yere şut kaçırmanın ahlaksızlığından falan bahsetmesin lütfen! Hepimiz de gayet iyi biliyoruz ki bunlar da basketbolun taktiksel açıdan uygulanması zaman zaman gerekli olan rutini içersinde yer alıyor. İyi basketbol oynamak sadece basketbol becerisinin üst seviyede olmasına paralel değildir, basketbol aynı zamanda satranç gibi bir zeka oyunudur... Aklın olmadığı yerde ise başarısızlık kaçınılmazdır...!
Maruz kalınan ve uzun yıllardır alışkın olmadığımız bu play off dışı kalınan tabloda ise bir de bakıyorum herkesde fevri bir takım çıkışlar, bence mantıksız olan bir takım açıklamalar havalarda uçuşuyor ve ortalık adeta yangın yeri gibi! Hele bir durun, sakinleşin, toz duman dağılsın ve ortalıkla beraber zihinler de berraklaşsın da öyle karar verin bir takım şeylere. Bir kesim taraftarın öfkesine paralel takımı lağvetmek ve sıfırdan başlamak düşüncesine yöneticilerin de kalkıp popülist yaklaşımlar içersinde bulunmak suretiyle uyum sağlaması ise gerçekten çok şaşırtıcı!!! Yani bu düşüncede olanlara göre koç dahil, (bir tek Ponitka tutulmak kaydıyla) tüm herkes gönderilsin ve yeni bir sil baştan yapılsın öyle mi?! İyi de biz bunu yakın geçmişte daha yeni yaşamadık mı? Her sıfırlanmanın ardından yeni bir oluşuma gitmek gereği beraberinde acaba'ları da tekrar gündeme getirmeyecek mi? Yine sürpriz yumurtadan acaba ne çıkacak diye bekleyip yine hayal kırıklığı yaşama riskini yüksek bir yüzdede tutmayacak mı?!
Keşke Ponitka'yı elimizde tutabilsek doğru, ama tutulabilecek mi ve yalnızca o mu kalmalı takımda hakkaten?! Bu takımdaki belli oyuncular formda olduğu zaman Efes de, Beşiktaş da, kendi evinde Banvit de yenilmedi mi?! Demek ki sorunun çözümü takımın tamamını dağıtmaktan geçmiyor. Takıma faydalı temel oyuncuları takımda tutup, onların etrafındaki kadroyu takviyelerle güçlendirirken o temel oyuncuların da motivasyonunun tüm sezon boyunca üst seviyede tutulabilmesini sağlayacak bir kenar yönetim başarının formülü olabilir bence. Kenar yönetimin; gerek yetiştikleri sosyal çevre, gerekse Amerikan toplumunda ne yazık ki hala sürmekte olan kendilerine karşı ikinci sınıf insan muamelesi yapılmasına paralel duydukları içsel öfke gibi nedenlerle belki de isyankar ve disiplinize edilmesi zor olan özellikle siyahi Amerikalı oyunculara karşı daha otoriter ve sözünü geçirir tarzda bir yönetimi olması lazım diye düşünüyorum..! Bu anlamda Markoviç eleştirilebilir, ancak Markoviç'in basketbol bilgisine yapılan eleştirileri kabul etmiyorum. Eğer bulabiliyorsan hem takım hakimiyeti ve otoritesi daha yüksek hem de basketbol bilgisi üst seviyede olan bir koçu getir takımın başına... Ama bu iki özelliğin bir arada olduğu çok da antrenör yok ve var olanlar da yüksek bütçeli kulüplerde yüksek maaşlarla çalışıyorlar. Bu durumda ya Markoviç'e bu eksiğini giderecek bir mentör bulunacak ya da maddi destek arttırılıp iki özelliği bir arada bulunduran bir koç takımın başına getirilecek... Muhtemelen (gidişata bakılırsa) Markoviç ile ilgili böyle bir şey yapılmayacak da, en azından mevcut şartlarda bir öneri olarak söylemiş olayım dedim!
Bu arada söz paradan açılmışken son zamanlarda ortalıkta dolanan bir şehir dedikodusundan da bahsetmeden geçemeyeceğim! ''Şayet doğruysa'' bir kaç yerden kulağıma çalınan Koç grubunun Karşıyaka basketboluna sponsor olma isteğinden bahsediliyor. Üstelik de öyle böyle bir teklif değil, muazzam bir teklif! 35 milyon lira olarak telaffuz ediliyor. Karşıyaka, SEK Karşıyaka olacak ve dedikodusu dönen rakam da bu! Bu doğru mu? Ciddi bir kaynaktan teyid alıp da yönetim nezdinde bir açıklama yapılması gerekmez mi? Ya da ciddi bir dayanağı yoksa da bu tip dedikoduların önünü kesmek için en azından bir açıklama yapılması gerekmez mi? Çünkü konuşulan bu mevzu hakkaten de çok heyecan verici ve tamamen hayal mahsulü ise de boş yere heyecanlanmamak için bunu bilmek herkesin hakkı diye düşünüyorum... Eğer gerçeklik payı varsa da, Yaşar Holding'in futboldan da her şeyden de desteğini çekme ihtimalini yaratması kaygısıyla gizleniyor da olabilir mi acaba?! Ve eğer böyleyse de bu doğru bir yaklaşım mıdır acaba?! İşte bu tip komplo teorilerinin önünü kesmenin yolu, bir açıklama yapılmasından geçiyor...
Doğruluğu bilinmeyen haberlerle hayal dünyasında yaşamayı bir kenara bırakıp da somut gerçeklere dönecek olursak, bundan sonrası için atılacak adımları doğru hesap etmek gereken bir süreçteyiz. Ancak bu süreç ne yazık ki kulübün sembol simaları ile eski basketbol şube yönetimi arasındaki hiç de hoş olmayan açıklamalarla geçiyor. Hatta bununla da kalmayıp Karşıyaka Spor Kulübü adına tek bir şahıs için baya bir mesai harcandığı belli olan uzun uzun yazılı açıklamalar bile yapılıyor. Tamam her demokratik kurumda farklı fikirler de olur, bu fikirler arası çatışma da ama bunların tüm toplumun gözü önünde cereyan etmesi ne derece doğru acaba? Hele ki bazılarının sarfettiği son derece düşük seviyedeki sözler ve tanımlamalar Karşıyaka adına hiç de yakışmıyor...
Basketbol, Karşıyaka Spor Kulübü'nün yüz akıdır ve elde edilen başarıların bir saman alevi olmadığının ispatı için de popülist yaklaşımlardan çok mantıklı yaklaşımlara ihtiyaç var. Bu takıma saha içinde de abilik, liderlik yapacak karakterli bir oyuncu ekleyerek koç konusunda yukarda bahsettiğim önerilerime paralel yaklaşımda bulunmak, Brown-Ponitka-Summers etrafında bir kurguya giderken bu oyuncuların da konsantrasyonlarını daim kılacak tedbirleri almak bence mantıklı yaklaşım önerileri arasında dikkate alınabilecek tavsiyeler... Sil baştan yapmak yerine, bu tavsiye niteliğindeki görüşlerim dışındaki her türlü görüş de tartışılabilir bence...
Mesela hem takımın pivot ihtiyacının yarısını giderecek hem de Karşıyaka menşei olup da liderlik edebilecek oyuncu örneği olarak Kaya Peker peki ala düşünülebilir..! 38 yaşındaki Kerem Gönlüm'den fayda sağlayan Karşıyaka, 37 yaşındaki kendi evladı olan Kaya Peker'den de niçin faydalanamasın ki! Tofaş maçında Karşıyaka karşısındaki performansına da bakacak olursak hiç de mantıksız değil..! Takım kaptanı, lider oyuncu ve pivot ihtiyacına bir nebze de olsa ilaç olabilir mi ki acaba! Ne dersiniz? Hatta yanına yaşı 34 de olsa inanılmaz fizik gücüyle yaşının problem olmayacağını düşündüğüm ve zamanında denenip fayda sağladığı da görülmüş olan Batista bile düşünülebilir tekrar! Tabi ki şutör guard ihtiyacı (keşke Diebler da tekrar dönse demekten kendimi alıkoyamıyorum burada), Brown'ı rahatlatacak iyi bir playmaker ihtiyacı (mesela Şafak Edge neden olmasın!), kenardan gerçek anlamda destek verebilip de rotasyona girebilecek yerli oyuncu ihtiyacı (elimizden kaçırıp Banvit'e kaptırdığımız, NBA'e gitmezse kiralık da olsa Furkan Korkmaz gibi...) ve altyapıdan gençlerle takviye çalışmaları da kaçınılmaz gerekliliklerden bazıları... Ama kesinlikle sil baştan değil, takviye yapılması ve mevcutta bulunan iyi oyuncuların da daha bir disipline, daha bir motive edilmesi benim görüşüme göre doğru olan yaklaşım olur...
Sağlıcakla kalın..!
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!