Gode Cengiz, Kaptan Erol, Puşi Ünal, Puşkaş Ergun, Fındık Metin, Körli Erkin, Koca Kafa Rami, Köfteci Erol, Kel Dana Ersin, Tarzan Tanzer, Yanbacak Aydoğan, Proto Erdoğan, Kağıtçı Salih, Kunduracı Gençer, Menemenli (badanacı) Ahmet, Arnavut Fikret, Konsolos Erdoğan, Kuş Argun, Gazcı Erol, Bodos Süleyman, Arap Osman, Moto Özcan, Baba Özer, Hacı Necdet, Avcı Aydın, Şaşı Türkan ve Bohça Doğan...
Kim mi bunlar? Karşıyaka tarihini yazanlar, Karşıyakalılık kültürünü oluşturanlar... Daha niceleri var ancak ben burada babamdan duyduklarımı, aklımda kalanları yazabildim sadece. Eski Karşıyakalılar lakaplarıyla anılır... Unuttuklarım için ise affola... Farkındaysanız hiçbirinin toplumsal statüsünü belirtmedim bile. Çünkü onların buluştukları ortak paydası Karşıyaka idi. Oysa ki Karşıyaka ortak paydası dışında kendi kariyerlerine dair de büyük başarılara imza atmış kişiler her biri. Kimi yılların kıdemli gazetecisi, kimi uzun yıllar boyunca çok önemli uluslararası bir şirketin Türkiye temsilcisi, kimi belediyede yıllarca üst düzey yöneticilik yapmış, kimi bankacılıkta üst düzey yönetici, kimi ülkemizi başarıyla temsil etmiş konsolos, kimi Karşıyaka’nın sembol esnaflarından, kimi yüksek mimar mühendis, kimi Karşıyaka Lisesi’nin efsane öğretmenlerinden, kimi milli basketbolcu, kimi milli futbolcu vs vs vs... Ama söz konusu Karşıyaka ise gerisi teferruat ve her biri için hayatta iken bir araya geldiklerinde onlar birbirlerinin kendilerini lakaplarıyla andıkları aynı şehrin samimi çocukları, dostları...
Bunlardan biri de kendisiyle ve bıraktığı manevi mirasla her zaman gurur duyacağım ‘’Bohça Doğan’’ yani babam... 24 Haziran Pazar günü akşam üstü saat 19:00’da Hakkın rahmetine kavuşan babacım... Ciddi bir rahatsızlığı yoktu. Yaşına bağlı bazı sıkıntıları vardı sadece. Ama bir şeyler bahane oluyor ve maalesef sevdiklerimizi kaybediyoruz. Geçmiş yazılarımdan birinde Karşıyaka’nın futboldaki durumuna dair ‘’düştüysek kalkarız’’ diye bir yazı kaleme almıştım. Evet, bunu zaten yapacağımıza inanıyorum. İşte bu karakter özelliğini bana aşılayan adamdı babam. Kendisi de rahatsızlanıp hastaneye kaldırıldığında oradaki tüm doktorları hayrete düşürecek şekilde savaştı ve uzun süre direndi. Onun asla pes etmeyen karakterini bildiğimizden bizler ailesi olarak da son an’a kadar en azından evine çıkabilecek hale geleceğine dair inancımızı koruduk. O zaten savaşıyordu, ailesi olarak bizler de inanıyorduk ama ortada ciddi bir sorun vardı; kendisini takip eden doktoru bir an için bile buna inanmamıştı! Ben de doktorum, üstelik de hekimlikte 20’nci yılını devirmiş olan ve karşılaştığım hasta sayısı, yaptığım ameliyat adedi olarak ise belki de ortalama sayıda hastayla karşılaşan bir hekime kıyasla klinik tecrübesi de ortalama bir 20 yıllık hekime göre çok daha fazla olan bir doktorum. Keşke olmaz olaydım diyeceğimi ise, babamın geçirdiği hastane sürecine kadar hiç ama hiç tahmin etmezdim... Her şeyi maalesef fazlasıyla idrak etmemden dolayı! Maalesef diyorum, çünkü orada yatan babamdı...
Biz öyle bir mesleğin mensuplarıyız ki, sağlık konusunda fazla bilinçli olmak birinci derece yakınının ciddi bir sağlık sorunuyla karşılaştığında sürece dair gelişmelere ve yapılanlara dair fazla hakimiyet sağladığından son derece büyük üzüntülere maruz kalabiliyoruz! Kendi branşınla ilgili olmayan bir sorun olunca, konunun hakimi ve branşı mevcut rahatsızlığa dair olan meslektaşına yönelik hem bir şeyleri görüp hem de müdahale edememek sıkıntısını yaşıyorsun maalesef. Görüyorsun, söyleyemiyorsun, ya gurur yapar da sana kızarsa ve hastana dair ilgisi iyice düşerse diye... Ne yazık ki ben bu durumu göz göre göre yaşadım. Bir hekim olarak babamın doğru zamanda daha cesur kararlar alınamaması ve ‘’nasıl olsa ölecek’’ zihniyetiyle bir takım destek ilaç ve cihazlara bağlı olarak gittiği yere kadar gitmesi gibi bir karar doğrultusunda hareket edilmesi nedeniyle evine çıkabilme şansı varken bu şansın tamamen yok edilmesine şahit oldum. Yine bir hekim olarak her zaman en kızdığım şeylerden biridir ‘’bilgi sahibi olunmadan, fikir sahibi olunarak’’ hekimler aleyhinde yalan yanlış kötüleyici konuşmalar yapılması... Ancak bu düşünceme rağmen bu gün burada net bir şekilde ciddi bir hatadan bahsedebiliyorsam, bunun nedeni aynı mesleği yapan bir profesyonel olarak fikir değil bilgi sahibi olmamdır. Sonuç itibariyle babamız vefat etti. El elin eşeğini türküyle çağırırmış misali bir yaklaşımla üstelik... Evindeyken de bir süredir yatağa bağımlı olduğu halde başına gelmeyen, hastanede (güya) profesyonel bir ekibin elindeyken, vefatı sonrasında binlerce kişi elinden geçmiş olan gassal’in bile dehşete düşerek bizlere ‘’arka tarafını size hiç göstermeyelim, gösterilecek gibi değil’’ dediği yaralarla gitti yaradanın yanına...
Bohça Doğan (emekli banka müdürü Doğan Çelikhisar) artık aramızda değil, ancak ardında ailesine bıraktığı iyi insan olmak, doğru bir şekilde yorumlayıp bizlere aktardığı Karşıyakalılık kavramı, çalışmak, okumak, pes etmemek gibi son derece değerli mirasıyla her daim manen yanımızda olacağını biliyoruz... Yukarıda saydığım isimlerin tamamı babamın dostları, mahalle arkadaşları, kimisi küçüğü kimisi büyüğü, kimi hayatta kimi rahmetli ama sonuç itibariyle Karşıyakamızda dolaşırken hemen her birinin adının yer aldığı sokakları, parkları veya meydanları gördükçe daha bir gururlandığım sembol şahsiyetler. Karşıyaka Lisesi’nden mezunlar derneğinin kurucularından, kulüp üyesi (ki olmasaydı bile ne önemi vardı ki kulübün şanlı tarihinde gönül üyesi ve kendisi de gençliğinde Karşıyaka’da futbol oynamış birisi olarak yer alırken o da ayrı), ömrü boyunca Karşıyaka’ya Karşıyaka’da hizmet vermiş birisi, kardeşi yıllarca belediyede yüksek mimar mühendis olarak, ablası yıllarca Karşıyaka Lisesi’nde İngilizce ve rehberlik öğretmeni olarak görev yapmış olan, evlatları olarak bizler Karşıyaka’da Karşıyaka için yaşayanlar olarak mevcutken tüm bunlara istinaden bir ara belediye’ye dilekçe vermiştim acaba babamın oturduğu ne adı ne de numarası olmayan çıkmaz sokağa adı verilir mi diye ama olmadı! O zamanlar babam hayattaydı ve istedim ki hakeden her Karşıyakalı’ya yapılması gerektiği gibi hayattayken taltif edilsin. Olmadı..! Hüseyin Mutlu Akpınar’ın onayından geçti ancak alt komisyondan geçebilmeyi bir türlü başaramadı dilekçem ve babam da zaten artık vefat etti...
Eski Karşıyakalılar lakaplarıyla anılır demiştim yazımın başlarında. Bu öyle böyle basit bir şey değildir dostlar... Yiğit ölür, şan kalır! Öyle sokağın birine ya da bir parka veya meydana adının verilmemesiyle bazı kişilerin adının unutulacağı zannedilmesin. Öyledir ki onlar, zaman onların adlarını silmek bir yana her geçen gün daha da büyütür. Ne mutlu ki bana Bohça Doğan’ın oğluyum, ne mutlu ki bana onun bıraktığı en büyük miras Karşıyakalılık kavramını doğru bir şekilde bizlere bırakmış olması. Onurla, gururla, fanatizm duygularıyla değil entellektüel anlamda olması gereken seviyeyi öğreterek ve her platformda adının geçtiği zaman evlatlarının sonsuz gurur duyacağı sözleri duymayı bizlere nasip ederek...
Her ölüm erken ölümdür... Ölümün olduğu yerde daha ciddi ne olabilir?! Ölüm Allah’ın emri, ayrılık olmasaydı... Allah insanlara gerek sevdiklerinin gerekse kendisinin öleceğini bile bile yaşayabilme iradesi vermiş. Ancak ölümün bile güzeli çirkini varmış diye düşündürdü bana babamın geçirdiği hastane süreci! Allah herkese son nefesini sevdiklerinin yanında ve hatta mümkünse evinde verebilmeyi nasip etsin. Huzur içinde yat babacım... Herkesin kaybettiği yakınlarına Allah rahmet eylesin diyerek bu seferki belki de biraz bencil ve fazla kişisel yazımdan dolayı affınıza sığınıyorum.
Sağlıcakla kalın...
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!