Tofaş karşısındaki oyunla ilgili olarak sözün bittiği yerdeyiz. Herhangi bir konuda yorum yapabilmek için ortada öncelikle bir konu olması lazım gelir ki Tofaş maçında sahada yer alan Karşıyaka forması giymiş topluluk (dikkat ederseniz takım demeye dahi dilim varmıyor) baketbol tanımının dışında bir şeyler yaptığı için yorumlanabilecek bir konu dahi oluşturamadılar. Bu durumda söylenecek çok şey olduğu gibi, basketbol adına ise söylenebilecek hiç bir şey yok!
Söylenecek çok şeyin içersine tabii ki de Yaşar Holding'den alınan fena olmayan desteğe karşın, kurulan bu takımın oyuncu tercihlerini kimlerin nasıl yaptığı veya özerk bir yapıda basketbol şubenin mevcudiyetinin niçin hala düşünülmediği gibi çok çetrefilli sorular da giriyor..! Ama dediğim gibi yanıtları zor ve yanıtlanması halinde (belki de olanca iyi niyetine rağmen) bir kısım idarecilerin içine düşeceği sıkıntılı bir durum da yaratabilecek türden sorular bunlar. Özetle cevapsız kalmaya mahkum sorular yani...
Basketbol adına, sahadaki Karşıyaka formalı topluluk adına, oyun adına, taktik adına, kenar yönetim adına teknik anlamda söylenebilecek bir şeyler ise hakikaten yok! Bütün samimiyetimle söylüyorum bunu. Yaklaşık 35-40 senedir salonlardayım, amatör olarak ve çok kısa bir süre de lisanslı olarak kendim de bu sporu yapmış biriyim ve hafızamın yettiği kadarıyla çocukluğumdan beri daha kötü bir Karşıyaka izlediğimi hatırlamıyorum. Benim için ''basketbol hayattır'' ve ilk yazımda bu başlığı atarak Karşıyaka Haber'de makaleler yazmaya başladım. Ancak aynı zamanda da bir oyundur. Yine tıpkı hayat gibi... Bazen kazanır bazen kaybedersin. Önemli olan düştüğün zaman kalkacağına dair inancını kaybetmemek ve buna paralel bir duruş, bir karakter ortaya koyabilmektir. Ancak Tofaş maçındaki Karşıyaka formalı toplulukta değil Karşıyaka ekolüne yaraşır bir karakter ortaya koymak, o esnada yaşamsal fonksiyonlarının devam ettiğini anlamak bile güçtü. Biliyorsunuz ki tıbben ölüm tanımı beyin ölümü gerçekleşmesiyle paraleldir. Bilmem anlatabildim mi..!
Bakınız; ilklerin kusuru olmaz diyerek veya rakip de zaten son finalist Tofaş'tı diyerek yumuşatılamayacak, geçiştirilemeyecek kadar ciddi bir durum var ortada! Karşıyaka kendi evinde euroleague maçında Barcelona'yı bile yenebilecek nitelikte bir basketbol geçmişine-kültürüne sahip olan, şampiyonluğun ne demek olduğunu bilen, iç saha maçlarında belki de tarihinde iki elin parmaklarını geçmeyecek kadar az sayıda 25-30 farklı mağlubiyetler görmüş olan Türkiye'nin basketbol devidir! Tofaş karşısında yer alan Karşıyaka forması giymiş o topluluğa her şeyden önce bunun idrak ettirilmesi lazım.
Bu arada Tofaş maçına niçin baş antrenör olmadan çıktı Karşıyaka?! Var mıydı yoksa! Ne Karşıyaka formalı acemiler mangası ile Tofaş arasındaki fark iyiden iyiye açılırken alınan bir mola, ne oyun iyice çıkmaza düştüğünde yapılmış akıllıca bir oyuncu değişikliği, ne de zaten berbat olacağını tahmin ettiğimiz savunma bir yana biraz olsun umutlu olduğumuz hızlı hücumlarla yüksek skor gücüne dair bir oyun kurgusu göremeyince sanırım koçun mevcudiyeti gözümden kaçmış olsa gerek, affola...
Zaten yeni sezonun takımı oluşturulurken geçen sezon küme düşüp düşmeyeceği son maçlara kadar belirsiz olan ve kıl payı kümede kalan bir takımın koçunu ve üç oyuncusunu almak suretiyle ne derece doğru bir karar verildiği de şüphe uyandırcıydı! Basketbol dünyasında ne kadar yeri olduğu belli olan Mısır gibi bir ülkenin oyuncusunu transfer etmek akıllarda soru işaretleri yaratıyordu! Hiç Avrupa tecrübesi olmayan ve gelmeyen bir oyuncunun yerine alelacele transfer edilen bir oyuncunun ne denli başarılı olacağı konusu tamamen şansa kalmıştı. 5 numara ihtiyacının kısmen giderilmesi maksadıyla bir zamanlar orta düzeyin bir nebze üstü oyun çıkardı diye uzun sakatlık dönemi sonrası ya yine aynı performansı yakalarsa umuduyla transfer edilen bir oyuncu için ''ya tutarsa'' diyerek dua etmek mecburiyetinde kalınmış olması ne denli doğruydu! Basketbol takımının sahadaki koçu gibi vazife yapması beklenen oyun kurucu ihtiyacını gidermek için kendi istatistiklerini kovalayan birinden medet umulması ne kadar güven vericiydi! Takıma hazırlık döneminde katılamayacağı belli olan bir oyuncuyla göz göre göre anlaşmak na kadar akılcıydı! Kendi altyapından çıkan öz evladından daha üstün vasıflara sahip olmayan birini alıp da kendi çocuğunu ellere vermen kaç Karşıyakalı'nın içine siniyordu! Şutörüm olsun derken etrafında takım kuramadığın zaman randıman alamayacağın bir Litvanyalın olsa kaç yazardı acaba!
Gün gibi aşikar olan tüm bu gerçeklere karşın bir grup Karşıyakalı'nın sezon öncesi takıma dair yaptığı son derece pozitif yorumlar için ise hangi gerekçeyle böyle düşündüklerini arama çalışmalarım hala sürdüğünden bir cevap veremiyorum doğrusu! Belki de Kaan Kural'ın katıldığı bir basketbol programında yaptığı son derece abartılı pozitif Karşıyaka yorumunun etkisinde kalmışlardır, bilemiyorum...
Velhasıl-ı kelam; Tofaş maçında sahada yer alan Karşıyaka formalı topluluğun sahada ne yaptığını veya yapmaya çalıştığını ben anlayamadım. Öyle ki, bu yaşımda ben üç beş basketbol arkadaşımı toplayıp da o gün sahada yer alan Karşıyaka formalı topluluğa, kazananın ucunda güzel bir mükafatı elde edeceği özel bir maç teklifi mi yapsam diye bile düşündüm bir ara! Sonrasında bu fikrimden vazgeçtim ama, sadece üzerlerinde yer alan Karşıyaka formasına saygımdan, bir Karşıyakalı'ya böylesi bir krizi fırsata çevirmek tarzı davranış yakışmayacağından... Ne kadar acı değil mi benim gibi bir amatör eskisinin bile eğlence konusu edeceği halde olan, üzerlerinde Karşıyaka forması taşıyan o topluluğun içine düştüğü bu durum! İşte bu noktada Turgay Büyükkarcı'ya birebir katılıyorum; ''utanç verici bir maçtı, bu kadar utandığımı hatırlamıyorum''...
Genelde basketbol yazılarımda sorunlara dair tespitler yaparken, beraberinde çözüm önerileri de getiririm. İnanın bu kez ben de bu kördüğümün nasıl çözüleceği hakkında fikir üretemiyorum. Manzara korkunç. Forması dışında Karşıyaka olduğunu anlamamıza imkan vermeyen bir topluluk ve adına basketbol demeye bin şahit isteyen bir oyun olunca maalesef biraz uzun düşünmek gerekecek gibi çözüm için. Ama söz, bulunca sizleri de haberdar edeceğim. Bir iki ufak fikrim de şimdiden yok değil ama, itidali elden bırakmamak ve ateşe körükle gitmemek için önce biraz bekleyip yaşanacakları görelim diye düşünüyorum. Zira başkan da en az bizler kadar utandıysa, vardır illa ki alacağı bazı tedbirleri! Umarım vardır...
Sağlıcakla kalın..!
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!