Türk kadınından, fedakâr anne sadık eş ve bazen de savaşçı olarak bahsedilir metinlerde.
Savaş yıllarında cephe gerisindeki kahramanlar, “Anadolu Kadını”dır. Savaşçı olanlara örnek ise Halide Edip ve Sabiha Gökçen’dir genelde.
Tarih göstermiştir ki aslında yurtseverliğin cinsiyeti yoktur.
Ülkemizde Cumhuriyetin ilanı; kadına yüklenen imaj ve verilen haklar anlamında her şeyi hızlandırdı. Türk kadını seçme ve seçilme hakkına birçok batı ülkesinden daha önce sahip oldu çünkü.
Aldığı eğitimle ve zamanla daha çok geliştirdiği kendine güvenle, Türk kadını kendini daha iyi algıladı ve toplumun dönüşmesinde etkili olacak güce ulaştı. Kadınımız her şeyden önce erkeklerle toplumda yarattığı etki ve sosyal güçler anlamında eşit olduğuna kendisi inandı. Her iki cinsin yetenekleri ve rolleri değişik olabilirdi.
Bu süreç çok da kolay olmadı, yine de modernleşme sürecinde yaşanan iç çatışmalar, çelişkiler, gerilimler, uzlaşma ile sonuçlandı genelde.
Kadınımız, iş hayatı ve sosyal hayatta yerini aldı olabildiğince. Bilim, edebiyat, sanat, spor konularında geliştirdi kendini ve zaten üzerlerinde bir görev olan çocuk bakımı ve ev işleri vb. gibi büyük yükü taşıdı yıllarca.
Kadın olma yolculuğumuz o zamandan beri daha mutlu ve daha özgür ama yorucu ve de bazen zorlayıcıydı…
Var olan ve yakınlarımızla tam paylaşamadığımız ev hanımlığı, cocuk bakımı gibi görevlere diğerleri eklenince, kimliğini bir süre tam oturtamayan, daha özgür ama yorgun kadınlar olduk.
Hem evde hem işte her şeyi doğru ve planlı, yani olması gerektiği gibi başarıyla yapmaya çalışmak, stresler de yarattı bazen…
Ülke, “az gelişmiş” sınıfında idi ve bir ucu doğu topraklarındaydı. Sosyal hizmetler yetersizdi. Biraz öne çıkan, becerikli, eğitimli, akıllı, bakımlı bir kadınsan, daha da zor oldu bazen kadın olmak…
Bu topraklarda “adam gibi” bir kadın olabilmeyi becerebilmek ise mucizeydi biraz.
Zor olsa da verilen hakları hak etmek, gelişmek, gelişirken çevresini de bu dalgaya katmak ve sonunda kendini bulmak, güzel bir yolculuktu.
Bu hep sürecek çünkü gelişmek gibi bir yolculukta sonlar hiç yoktur.
Bizler çocuklarımızı koklayıp sarıldığımızda,”iyi ki anne olmuşuz” diyebiliyorsak, ülkemizi, doğasını kucakladığımızda bu topraklarda yaşadığımız için şükür edebiliyorsak, sevdiğimiz insanlarla birlikte özgürce, kardeşçe, eşit bir şekilde yaşamak için çaba sarf ediyorsak, okuyabiliyor, fikir üretebiliyor, ayaklarımızın üzerinde durabiliyor, çevremizi etkileyebiliyorsak ve daha iyi bir dünya için katkı koyabiliyorsak, gelecekten umutluyuz.
Ülkenin 100 yaşına gelmesine az kaldı. Kadınlara çok güveniyoruz. Eşikleri hep birlikte atlayacağız diyoruz. Daha demokratik bir toplumda yaşamı şekillendirmeyi zamanla daha iyi öğreneceğiz. Her ne olursa olsun, öğreneceğiz diyoruz.
Kadın tam özgür olmadıkça ve toplumsal hayata her alanda katılmadıkça, toplum asla istendiği gibi gelişemez, gelişemiyor diyoruz.
Önümüzdeki açık ufkun değerini hepimiz bileceğiz. Ufku daha açacak, bunu geliştirecek, engelleri kaldıracak olan bizleriz. Doğruya doğru, yanlışa hayır diyecek yine bizleriz.
Doğduğumuz günden itibaren bizler kendimizi özgür ve bağımsız hissetiysek, bunu Atatürk’e ve onun devrimlerine ve de Cumhuriyete borçlu olduğumuzu biliyoruz. Son olarak da sonsuza dek bize verilen hakların değerini bileceğimize, Atatürk’e ve devrimlerine layık olacağımıza SÖZ veriyoruz.
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!